13 Şub The Tinder Swindler ve Inventing Anna
Geçtiğimiz hafta sonu “The Tinder Swindler “ belgeselini, bu hafta sonu da “Inventing Anna” dizisini izledim. Her ikisi de Netflix’de yayınlanıyor ve iki hikâyede gerçek. Dolandırıcılık özetinde sahtekârların hayal gücüne akıl almıyor.
The Tinder Swindler‘da gerçek hayatında Shimon Hayut’ken; kadınları dolandırmak için flört uygulaması Tinder’da ‘Simon Leviev’ adlı bir milyarder gibi davranan kişinin hikayesini aldatılan üç kadının deneyimleriyle izliyoruz. Kadınları yaşadıklarını anlatırken yalanların, inanılmaz durumların ve havada uçuşan dolarların haddi hesabı yok. Havada uçuşan tek şey dolar değil tabii ki. Özel jetler, yatlar, hızlı arabalar, partiler, yemekler, lüks harcamalar ve daha niceleri. İzlerken yok artık dediğiniz an çok.
Shimon Hayut dolandıcılıkta sınır tanımıyor. Müsrif yaşam tarzını finanse etmek için kadınları dolandırırken duygusal yalanlarına yalanlar ekliyor. Kadınların çevrimiçi flörtlerin sahte ve zorbalığa dayanabileceğini çok net gözler önüne seriyor. İşin ilginç yanı kendi sahteliklerine kendi inanan bir adamı izlerken rahatsız olurken onun hala sudan çıkmış ak kaşık gibi davranması ve tehditler savurması. Neyse ki Tinder bu dolandırıcıyı yasaklamış. Ama sahtekarlar her yerde buna devam edebilir. Yasaklamak ne kadar çözüm!
Farklı ülkelerde aranan bu adamı belgeselde yakalanınca oh diyorsunuz. Ama o kısa sürede bu cezadan sıyrılıp şaşalı hayatına geri dönüyor. Belgeselde bahsi geçen üç kadının hala borçlarını ödüyor. Adalet nerede!
Belgesel “romantik” dolandırıcılığın en güzel hikayesiyken aradan 9 gün geçmeden başka bir dolandırıcı Anna Delvey’in hikayesi karşımızı çıktı.
“Inventing Anna“‘da Anna Delvey lakaplı dolandırıcı Anna Sorokin’in hikayesini röportaj ile takip eden bir muhabir, avukat, dolandırıcılığa dahil olan kişiler, arkadaşları, ailesinden izliyoruz. Dolandırıcı Anna Delvey, gerçekte, gerçek bir serveti, üniversite diploması veya iş tecrübesi olmayan bir kadınken, üstüne üstlük Alman bile değilken Newyork’un en seçkin kişilerini ağına nasıl düşürdüğünü görüyoruz.
Dizinin en başında hikaye ile ilgili verilen mesaj dizi hakkında neyin gerçek neyin kurgu olduğunu da oldukça düşündürüyor. Şunu da belirtmek gerekir ki Julia Garner ve diğer oyuncular dizinin hakkını veriyor. Birkaç bölüm dışında büyük merakla şimdi neler olacak diye izliyoruz.
En lüks otellerde konaklama, lüks yaşam tarzı, alışverişler, 100 dolarlık bahşişler, en trend mekanlarda en ulaşılması zor insanlarla rüya gibi bir yaşam. Inventing Anna’da hayaller ve rüyalar sonsuz. Rüya demişken erkek arkadaşının da hakkını verelim. Günümüzde teknoloji ile aldatmanın ne kadar kolay olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Andy Warhol’ün yıllar öce söylediği gibi “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” dizi de sürekli karşınıza çıkıyor. Günümüzde sosyal medya sebebiyle belirli statüye sahip kişilerle ilişki kurmak ve o sınıfa aitmiş gibi yer bulmak isteyen çok kişinin olduğunu görüyoruz. Anna Delvey dizide bunun çok güzel sergiliyor. Birçok yorum sosyal medya hesapları üzerinden değerlendiriliyor. Anna’nın arkadaşı Neff’in Anna’ya tüm VIP kapıları açması Neff’in yakın ilişkide olmak istemesi, asistanı gibi hayatını kolaylaştırması ve daha birçok detayıyla örneklendiriliyor.
Kişisel antrenörü, editör arkadaşı, belgesel için fotoğrafçı ile Fas’ta geçen sahnelerse muazzam. Anna’nın çaresiz bir durumdayken ortaya çıkan küstahlığı, yüzsüzlüğü ve umursamazlığı. Kredi kartları hacklenmesinden, darp edilmeye sayısız yalanı, siber dolandırıcılığı Anna’da görüyoruz. Rachel’in (editör arkadaşı) Anna’ya olan yaklaşımı kadar dizi de hırsıda konuşulmaya değer diğer konu. Rachel Anna mı olmak istiyor yoksa Anna sayesinde mi Rachel oluyor?
Anna Delvey, özel bir sanat kulübü kurması için kendisine 22 milyon dolar kredi vermesi için bankaları dolandırmaya çalışması, hayal ettiği bina için en iyi kişileri bir araya getirmesi hepsi akıl almaz hikayeler. Dizi hakkında sayfalarca yazılabilir.
Gazeteci Jessica Pressler tarafından yazılan ‘Anna Delvey New York’un Parti İnsanlarını Nasıl Kandırdı’ başlıklı New York Times makalesine dayanan dizi çok konuşulacak. Sibirya (Scriberia) diye tabir edilen ofisin “en arka” “güneş görmeyen” bölgesine çekilen yaşlı gazetecilerle olan sahneler tadından yenmiyor.
Gazetecilik yapmak isteyen, hukuk, etik ve doğru haber aktarmak isteyenler için güzel mesajlar içeriyor.
Anna New York’un en büyük dolandırıcısı mı yoksa Amerikan rüyası gerçeği mi? izleyip siz karar vereceksiniz.
YSM
Yorum yok