22 Eki Sosyal Medya Fotoğrafçılığı
Öncelikle, bu yazıyı kendi özeleştiri dağarcığıma ve yeni medya dostlarına ithaf ediyorum.
Fotoğrafçılık merakı, fotoğraf çekmeye yarayan cihazların ve cep telefonlarının da yardımıyla giderek artan bir ivmeyle yaygınlaşmakta. Fotoğraf çeken cihazların en basitinden en karmaşık olanına kadar dijitalleşmesi, kullanımının kolaylaşması ve herkesin alabileceği fiyatlara gerilemesi ile ‘fotoğrafçı’ sayısında da ciddi bir artış olmuştur. Peki deklanşöre basmak ya da pahalı bir DSLR almak fotoğrafçı olmak için yeterli midir? Şüphesiz ki değildir; yeni teknolojiler, teknik olarak kaliteli sonuçlar üretilmesini daha kolay hale getirmiş olsa da, iyi bir fotoğraf için teorik ve pratik bilgi birikimi şarttır.
Fotoğraf ışık olduğu kadar duygudurda. Peki fotoğrafa nasıl duygu katılır? Şöyle bir tarifi olabilir. Bir martı bir çocuk çekelim. Hımm yok olmadı. Sarılan çiftler hımm buda çok klasik. O zaman yaşlı amcayı çalışırken çekelim..
İşin en zor kısmıda bu. Fotoğrafın zorluğu burada başlıyor. Hayatın içinde hissettiğimiz duyguları bir dikdörtgen içine sığdırmak. İşin mahareti fotoğrafı çekerken yani oluştururken yalnızsın ve o fotoğrafa bakanlar da fotoğrafı çekerken yanımızda olmadığı halde o duyguyu o kareden alabilmeli. İşin manidar flaşı burada yatıyor.
Şimdi genel fotoğraf düşünce nosyonlarından sosyal medya fotoğrafçılığına geçelim.
‘Sosyal medyada bu fotoğraf veya fotoğraflar çok konuşuluyor!’ başlıkları adı altında çok sık gördüğümüz gündemden, trend olaylardan kolaj fistan resimler her dakika göz kadrajımızda yer alıyor. Her gün sosyal medyada yaklaşık 250 milyon fotoğraf yüklemesi yapılması bunun bir kanıtı.
Sosyal medya fotoğrafçılığı ile özellikle bir fotoğrafın sosyal medya ağlarında paylaşım değerini basında ve medyada yer alması ne kadar büyük bir değer taşıdığının kanıtı. Basının bile yakalayıp çekemeceği resimleri ünlülerin paylaştığı sosyal medya sayfalarından alıp haber yapılabiliyor. Örneğin magazin siteleri ‘haftanın instagram ünlüleri’ adı altında açtığı fotoğraf kombinasyonları web sayfalarını süslüyor. Aynı zamanda kendi çektiğimiz ambians, manzara veya kolaj resimler tek kişilik çoğul yayın organı görevini üstlenen sayfalarımızda yer ediniyor. Artık fotoğraflar anıları kaydetmeye değil, anları paylaşmaya yarıyor.
Geleneksel medyanın yetmediği yerde kurtarıcı olarak görülen sosyal medya birçok manipülasyonunda ana kaynağı. İçimizde monolog olarak haykırdıklarımızı ve söylemek istediklerimizide diyaloğa dönüştürerek çeşitli sosyal medya mecralarında duyuyoruz ve yine bir paylaşım yaratıyoruz. Paylaşmadık mı paslanma sendromu vakalarıda baş gösteriyor.
Geleneksel medyada alternatif mecra olarak yer alan sosyal medya’nın vurgu toneleri daha fazladır diyebiliriz. Örneğin, eskiden yemeğin kokusu komşuya gitmesin diye tencerenin ağzını örterken, şimdi birbirinden çeşit, yemeye kıyamazsın dediğimiz yemekleri boy boy sosyal medyada paylaşıyoruz. Like alma ve yorum yapma iştahımızı kabartıyoruz.
Sosyal medyada kendini ifade edebilme, farklı kaynaklardan bilgi edinme süreci de insanları mutlu ediyor veya bir şeye vesile olabilme yollarıda katkı sağlıyor. Örneğin bir fotoğrafçının çektiği ‘fakir aile’ temalı fotoğraf çalışmalarını kurumsal yerlerde veya sitesinde yayınlaması yerine gidip facebook’ta yayınlıyor. Sonra bu durum dikkat çekip ve kısa sürede aileye maddi ve iş konusunda yardımlara ulaşabiliyor. Sosyal medyanın en naif yararlarından bir tanesi budur diyebiliriz.
Instagram sayesinde de fotoğrafçılık mesleği filterelere düştü. Resmin üstüne çay dökmek doğal instagram efekti yaratır oldu.
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre sosyal medyada fotoğraf paylaşmak konusunda rekor Rihanna’nın elindeymiş. Rihanna instagram’da bu denli sık fotoğraf paylaşarak en yakınlarını kendisinden uzaklaştırdığı belirtiliyor. Uzmanlar bu tarz fotoğrafların pek çoğunun sıkıcı geldiğini savunuyor. Genelde anne, babasından veya arkadaşlarından yeterli ilgiyi görmeyen insanların başvurduğu bir yol olarak nitelendiriliyor. Bir nevi ilgi çekmek içinde yapılıyor diyebiliriz.
Bunun narşistik olduğunu savunursak kabul edilebilir hale geldiğini itiraf edebiliriz. Koskoca bir ülkenin devlet başkanının kızı bile katıldığı bir açılışta çektirdiği fotoğrafı sosyal medyada paylaşıyorsa ben neden birşey paylaşmayayım? Benim ondan bundan neyim eksik? diyebiliyoruz.
Hatırlarsanız eskiden sevdiklerimize kartpostal gönderirdik. İnsanlar, aileleri ve arkadaşlarıyla özel günlerde veya istediklerinde kartpostal yoluyla da iletişim kurardı. Artık demode duran ve kaybolan bu alışkanlıklar yerini sosyal medyaya bıraktı. Nispet, gösteriş, nerde olduğumu bilin çabası, hoşnutluk, aitlik ve sevgi sıfatları amacıyla koyulan tatil, gezme, davet, düğün, nişan, kına, konser, araba, yemek, mücevher, mobilya – ev, giyim, kuşam ve çocuk – bebek kategorileri adı altında koyulan anlık kartpostal resimlerimiz sosyal medyada paylaşarak yoğun bir aforizma yaratıyoruz.
Düşünün birisiyle konuşurken 35 derecelik açı ile parlak ekranlı akıllı telefonumuza hem bakıyoruz hem de konuşmaya çalışıyoruz. Karşımızdaki insanla bir diyalog kurmaya çalışıyoruz. Ama gözümüz telefonda konuştuğumuz kişinin cümleleri kulağımızda. Bu duruma örnek olarak; güzel bir kızı öperken düzgün araba kullanan birisi, öpücüğü hak ettiği dikkati vermiyor demektir. Saygısızlık nitelenmesini hak eden arsız bir öpücük gibi.
Öte yandan şehir fotoğrafları paylaşırken ‘güzel şehrim istanbul’ ‘aşığım bu şehire!’ diyerek tagleme ve hashtag paylaşımlar yapıyoruz. ‘Makyajı akan metropolün acıklı hikayesi’ adı altında melankonik paylaşımlarda cabası. Sürekli istanbul’dan ekmek yemenin peşinde koşma; martılar, vapurlar, oltalı adamlar, sümüklü çocuklar, Galata köprüsü ve tramvay. Bu temadaki fotoğraf paylaşımları özellikle instagram’da zorlama fotoğraflar olarak görünüyor.
İnsanoğlu kendini ifade etmenin en kolay yollarından biri de fotoğraf çekmek olduğunu da kavradı. Mesela bir ressam olmak zor iş ama fotoğraf makinasını kullanmak ise en kolayı. Bir takım yazılımlarla hiç de fena olmayan şeyler ortaya koyabiliyorsunuz. Ama bu sen misin? Cevabı olmayan bir soru. Çünkü onun için önemli olan ne kadar like-beğeni geldiğidir. Çünkü like’lar mutlu ediyor insanı buram buram serotin hormonu salgılıyor.
Ellerimizdeki akıllı telefonlar özellikleri ile bir fotoğraf makinası görevini de üstleniyor. Şip şak çekimlerimiz ve efektlerimizle her dakika ve her saniye içerik paylaşımı yapıyoruz. Her yerde gezen birer ayaklı medyayız. Bakın anıları değil anları paylaşmaya hazır olda bekliyoruz. Hayatı o kadar hızlı, tüketici ve çılgınca bir paylaşım kaosu içinde yaşıyoruz ki bir gün anılarımızı bile hatırlamayacağımızdan korkuyorum.
Öte yandan eskiden akıllı ve fotoğraf çekme özelliği olan telefonlarda yoktu. Konserleri ve gösterileri oturup güzelce izliyorduk. Şimdi ise sanatçı sahneye çıkar çıkmaz herkes bir anda akıllı telefonunu çıkartıyor karanlıkta parlayan bir cır cır böceği gibi durmaksızın çekime başlıyorlar. Bu durumdan bazı sanatçılarda hoşnutsuzluk yaşıyor. Sanatçıda ‘Beni izlemeye mi geldiniz yoksa beni çekmeye mi?’ der gibi bakışlar veya söylemler yer almıyor değil.
Ayrıca yaptığımız paylaşımlar like, yorum veya dikkat çekmeyince bu durum ‘tek yönlü paylaşım’ tanımına giriyor. Tadsız tuzsuz bir çorba, evrene mesaj yollayıp ‘iletildi’ raporunun gelmemesi gibi. Yani bir nevi tek kişilik sunuma dönüşüyor. Siz toplantıda sunum yaparken sizi izleyenlerin dikkati telefonunda yada önündeki not defterini karalama çabalarında olması gibi. Ne kötü değil mi?
Araştırmalara göre tatilde rahatlayıp, alışıldık düzenden kopmayı ve günlük hayatın yükünü omuzlarından atmayı tercih ediyor ve sevdikleriyle iletişim kurmak için herhangi bir çaba göstermeyen %20’lik bir kesim varmış. Gidip onları öpelim ve tebrik edelim. %80’lik kesim ise tatilde ayak fotoğrafı çekip sosyal medyada paylaşmanın ve trend sürüsünü yakalama gayretinde nelere ayak uydurduğunu niteliyor.
‘’Facebook profili için fotoğraf çekilir’’ yazıları bazı fotoğraf dükkanlarını süslediği gibi aynı zamanda bu olgunun yayılımında ne kadar güçlü bir akım yarattığınında göstergesi. Mesleğin nedir? sorusuna ‘sosyal medya fotoğrafçılığı’ diye bir cevap alabiliyorsak, şaşırma tebessümümüzü bir köşede saklayalım. Sosyal medya evrimiyle bu yayılım penetrasyonu çoğaldığından beri herkes birer sosyal medyacı, birer fotoğrafçı, birer yeni medya dostu gibi.
Nasıl şişede durduğu gibi durmuyorsa, çılgınca devam eden paylaşımlarımız da hayat döngüsünde durduğu gibi durmuyor.
Serkan Eskalen
Sosyal Medya Uzmanı
serkan.eskalen@gmail.com
Sevgi
22 Ekim 2013 saat 07:36Sabahleyin bu yazıyı okumak çok iyi geldi. Teşekkürler.
Nevin
22 Ekim 2013 saat 07:43Harika bir yazı olmuş. Çok teşekkürler serkan bey.
Selman
22 Ekim 2013 saat 09:28Yazınız tam bir serzeniş olmuş. Üstüme alındıklarımda oldu. Teşekkürler
Serkan Eskalen
22 Ekim 2013 saat 14:48Sevgi hanım, nevin hanım ve selman bey, düşünceleriniz ve ilginiz için teşekkür ederim (:
Razan
22 Ekim 2013 saat 19:15Kinayeli bir yazı olmuş. Beğendim 🙂
Pelin Fulyalı
22 Ekim 2013 saat 19:17Çok beğendim bu yazıyı. Yeni medya dostlarına selam olsun 🙂
Leman
23 Ekim 2013 saat 12:40Okunası bir yazı olmuş. Kanıksayıcı bir yazı. Teşekkürler yeşim hanım. Konuk yazarınız ile blogunuza iyi transfer sağlamışsınız (:
Murat damlı
23 Ekim 2013 saat 13:55Okunası bir yazı olmuş. Teşekkürler yeşim hanım bu yazının aracılığı için. Yazınız ve söylemleriniz çok yerinde olmuş ve iyi bir irdeleme çıkmış. O yüzden en çokta size teşekkürler serkan bey.
Serkan Eskalen
05 Kasım 2013 saat 10:17Razan hanım işin özü yazıdan ondan ibaretti. Teşekkürler (:
Pelin Fulyalı
05 Kasım 2013 saat 10:18Teşekkürler pelin hanım.