Sonia Serpil Aslan: Eserlerimin hayata katkısı olsun!

Sonia Serpil Aslan… 2021’de Kelimat Sanat Galerisi’nin bana kazandırdığı muazzam kadın. Aylardır bu söyleşiyi yapmak için bir araya gelmeye çalıştık. Üç kez randevulaştık, üçünde de bir aksilik çıktı. Bu süreçte benzerliklerimizi, hayallerimizi ve hayata bakışımızı derinden keşfe çıktık. 2021’in bana verdiği en güzel hediyesin Sonia… Sevgili Sonia’nın da dediği gibi duygularımızla çıktığımız bu yolculukta sanat ve farkındalık her zaman bizimle olsun.

Sevgili Sonia Serpil Aslan; Türkiye’den dünyaya açılan çok değerli bir heykel sanatçısısın. Eserlerin dünyanın dört bir yanında ve ülkemizde sergileniyor. Yine de “adettendir” diyerek kısaca seni tanıyabilir miyiz?

Sanatçının kendisini tanımlaması durumuna çok sıcak bakmamakla birlikte çok az bahsedeyim o zaman 🙂 Akademik kariyerini sanatın disiplinlerarası birçok alanında tamamlayan ve psikolojiden beslenen, meraklı, öğrenmeye aç, yaptığı işle kendini bulmak isteyen, izleyiciye verdiği hissiyatta huzur bulmak, üretmenin heyecanında kendini keşfetmek, ürettiği eserleriyle iz bırakacak kadar değerli hissetmek, hafızalarda kalacak kadar da var olmak isteyen bir bireyim sadece.

Heykeltıraş olmaya ne zaman karar versin? Sanatın hangi alanları özellikle ilgini çekiyor?

Bu aslında bir karar mekanizmasıyla ortaya çıkan bir durum değildi. Bu benim varoluş sürecimle ilgili.

Çok küçük yaşlardan itibaren kendimi sanatın herhangi bir dalı resim veya müzik ile ifade edip bu konuda da kendi içerisinde yaratışsal bir yeteneğe sahiptim, bunu dışavurabiliyordum diyebilirim. Etrafımdaki kişilerin benim yaptıklarına şahit olunca “bu kız büyüyünce çok yetenekli bir sanatçı olacak kesin” cümlelerini rahatlıkla görüp söyleyebildiği bir çocukluk geçirdim. Bunun dışından bildiğim tek şey vardı o da evrenden ayrılmadan önce bir şeyler yapmak istiyorum. Yaratmak, üretmek, ve ürettiklerimle bir yol göstermek ve insanlara görünenin ötesinde farklı bir seçenek sunmak istiyordum. İşte bu noktada varoluşsal sürecimi sorgulayıp sanatçı olmaya karar verdiğimi söyleyebilirim.

Sanatın ilgilendiğim alanları ise kendimi ifade etme aracı olarak kullandığım yöntemler oluyor. Bugün 3 boyutlu heykel fikrinden yola çıkıyorum yarın sadece resim yapabilirim veya bir video çekip veya performans gerçekleştirerek de kendimi ifade etmeyi tercih ediyor olabilirim. her şey ifadelerden ibaret. Kendi yaşantında ve yaşadığın gezegende değiştiremediğin şeyleri yaratarak, üreterek halüsinatif bir ortamda tek başına kendi oluşturduğun gerçekliğin içinde değiştiriyorsun, dönüştürüyorsun. Ve seçtiğimiz sanatın alanı da sadece ifade aracın olmuş oluyor.

Bilinçaltı, rüya, kimlik, cinsellik, toplumsal yargılar, travma, ölüm, spiritüalizm, okült gibi kavramları tercih ettiğini sanat dünyası biliyor olsa da sana direkt sorayım psikoloji ve felsefe hayatının neresinde?

Tam da merkezinde diyebilirim. Bu kavramlardan yola çıkarak ürettiğim eserlerim sizdeki bir duyguyu tetikleyebiliyorsa mesela sanatın iletişim gücünü kavramanızı sağlıyor. Siz izledikçe ortaya çıkan eseri inceledikçe sizi dönüştürüyor. Ve o eser size hayatınıza bir şey katıyor. Bir farkındalık… İşte ben de bu farkındalık hissini insanlara eserlerimle toplum içindeki normalize edilmiş normları, tabuları hatta dayatılan saçmalıkları fark ettirerek gösterebildiğimi düşünüyorum.

Hayatta her birimizin ucundan tutması gereken bir şeyler var. Çünkü aktivite olduğumuz kadar hayatı değiştirebildiğimiz etkileyebildiğimiz kadar iyi bir yaşantımız olacak. Doğru bilgiye ulaşmak için çok araştırmak, çok okumak, yenilmemek hatta biraz paranoyak olmak şart. Ben de biraz öyleyim. Eserlerimin hayata katkısı olsun, işe yarasın. Sizlere dokunsun. Duygularınıza, hayatınızda seçimlerinizde sizi tetikleyen ufacık unsurlardan biri olsun. Şöyle düşünün bir dünya görüşüm ve sahip olduğum bilgiler var, yaratıcılığımla birlikte tüm bu meraklarımı da harmanlayarak eserlerim sayesinde onları insanlara ulaştırarak aktarmış oluyorum. İşte bu noktada psikoloji ve felsefe en azından benim hayatımın tam merkezindedir.

Amigdala ve Eudaimonia serilerinde de nörobilim ve ruh sağlığı terimlerini tercih etmen çok ilgi uyandırmıştı. Sergilerinin isimlerini seçerken neler hissediyorsun?

Bu terimleri seçtim çünkü ben psikoloji ile beslenen ve yoluma bunu da dahil ederek devam etmek isteyen bir sanatçıyım. Ama bu yolculuk herkes için farklı olabilir. Vazgeçmediğiniz sürece iyi bir şeyler yapmak için daima bir fırsatınız var. Hiçbir şey için geç kalmış hissetmeyin yeter.

Hissiyat meselesine gelirsek bende her şey merakla başlıyor. Merak ediyorsunuz ve neyi merak ediyorsanız merak ettiğiniz şeye dönüşürsünüz. Bugünkü dünya merak ediyor mu yoksa merak edilenler üzerinden kendilerine bir dünya mı yaratıyorlar? Neyi merak etmemiz gerekiyor? İşte ona siz karar vereceksiniz. Sanatçı ortaya koyduğu eserlerle sadece kendi deneyimlerinden bahsedebilir ben de öyle yapıyorum.

Neyi meral etmek istiyorsanız neyi ifade etmek istiyorsanız siz seçeceksiniz ve karar verdiğiniz seçtiğiniz üzerine düşündüğünüz sizin seçtiğiniz her konu size yapışacak. Merakın dinlemeyi seçtiğin şeydir. Neyi merak ettiğini seçeceksin ve seçtiğin her şey sana bir şey katacak. Bir düşünce bir anlam bir farkındalık sonra bunu açığa çıkartacaksın. Yani ben içsel duygularımla senkronize olup bu duyguları açığa çıkarmakla başlıyorum aslında.

2021’de üç sergini gezme imkanı buldum. 2021 senin için nasıl bir yıldı? Pandemide evde kalmak ve sanatla yoğrulmak sende nasıl duygular bıraktı?

2021 benim için sanatsal anlamda çok yoğun ulusal sergilere katıldığım ve uluslararası “Artist talking” sunumları yaptığım yoğun ve dolu dolu geçen bir yıldı. Bunda pandeminin katkısı var mıydı? Şüphesiz öyle. Pandemiyle birlikte içine girdiğimiz yalnızlık duygusu bende tamamıyla kendi ni görmek ve etrafındakiler görmek algısı üzerine şekillendi. Daha çok yalnız kaldığımız zaman daha da çok üretmeye düşünmeye hayal kurmaya başlıyorum. Ve böylece birtakım düşünceleri kurcalamaya başlıyorum. Dünyanın niye böyle olduğunu hesaplamaya çalıştığımda ise kendime dönüyorum.

İnsanı insan yapan şey seçimlerdir. Seçmeyi becerebiliyorsan insan oluyorsun. Mecburiyetin olmadığı halde bir şeyleri öğrenmeye ihtiyaç duyarsan eğer doğru yoldasındır. Kendin için doğru bir süreçtesindir çünkü gelişebildiğin kadar insansındır. Bu duyguların bende tetikledikleri olgularla yeni sergi süreçlerim başladı ve gelişti.

Sergilerinin gelirinin bir kısmını farklı kurumlara bağışladığını geçmiş söyleşilerinden öğrendim. Sosyal sorumluluk bakış açısı ve STK desteği hepimizin içinde olması gereken bir durum diye düşünüyorum. Sen sosyal sorumluluk projelerine nasıl bakıyorsun?

Kesinlikle katılıyorum. Günümüzde sosyal sorumluluk projeleri sanatın ve sanat eğitiminin bireysel ve toplumsal yararlarının günümüzde daha iyi anlaşılması üzerine ortaya çıkarak yaygınlaşmıştır. Sosyal sorumluluğun en önemli amacı toplumsal fayda ve geleceğe umutla bakacak bireylerin yetişmesini sağlamaktır. Sosyal sorumluluk projelerinin insanlara sağladığı en önemli fayda ise duyarlılık geliştirmesidir. İçinde yaşadığı toplumu olumlu yönde dönüştürecek bir şeyler yaptığını hisseden sanatçılar toplumsal koşulları ve eşitsizlikleri değiştirmek için ciddi bir çaba sarf etmiş oluyorlar. Bu da çok önemli bir adım. O yüzden sosyal sorumluluk projelerinde yer almak benim için çok önemli ve değerli.

Özel hayatında Sonia nasıl bir kadın? Aile olmak, anne olmak ve sanat camiasını nasıl dengeliyorsun?

Duygu yüklü bir kadınım her şeyden önce. Aslında zaten gündelik yaşantımız içerisinde sürekli duygu yüklemeleri yaşıyoruz. Hassas kalpler için dünya cehennemdir derler işte ben maalesef o kadar hassas biriyim. Geliştikçe daha hassaslaşırsınız. Derin bir bakış açım vardır. Yüzeyselliği sevmem ve özel hayatımda da bu tarafım ağır basar. Zaten çocuk heykelleri üreten bir kadınım. Kadın ve çocuk konusunda aşırı hassasım.

Aile kavramı benim için çok değerlidir. Çocuklarım… Arel ve Ares… Onların değeri, varlığı paha biçilemez ve benden -kendim olma durumunda bile- daha önemlidirler. Yani benim için evrendeki her şeyden daha önemlidirler. Evet bana kattığı müthiş duyguların yanı sıra ötekileştirecek derecesinde başkalaştırdığım ve kutsallaştırdığım bir kavram da değildir annelik. Bir de bu kavramla birlikte kadın organizmasının kendisinin anlamını bir tekrardan düşünmesinin zamanı geldi diye de düşünüyorum. Çünkü sen kadınsın ve sadece dekolteden, bacak güzelliğinden veya güzel bedenden ibaret bir şey değilsin. Sen çok daha güzel değerli bir şeysin. Sen toplumdaki en önemli şeysin. Çünkü toplumu doğuran şey sensin. Bunun yanında anne kavramı ise kutsallaştırdığım bir olgu değildir. Annelik deneyimseldir. Bana, kadınlığıma, ruhuma şüphesiz katkıları olmuştur. Benim için anne olmak çok özeldir ama anne olmayı tercih etmeyen insanlar içinde bir eksik değildir. Bunu da özellikle belirtmek isterim.

Sanatımda ise dengeyi kurarken “mecburiyetin olmadığı halde bir şeyleri öğrenmeye ihtiyaç duyarsan eğer doğru yoldasındır Sonia” derim kendime. “Kendin için doğru süreçtesindir” der ve yoluma devam ederim. Çünkü gelişebildiğin kadar insansındır. Evrenden ayrılmadan önce bir şeyler yapmak istiyorum. Yaratmak, üretmek ve ürettiklerimle bir yol göstermek, bir seçenek sunmak istiyorum. Dolayısıyla bu bir transformasyon. Bir şeyden baka bireye dönüşüyorsun. Ve bunu öyle köklü bir şekilde yaşıyorsun ki (biteysin, kadınsın, annesin, sanatçısın) sadece sahip olduğun bilgiler değil dünyayı algılayışında değişiyor. Hayat zaten katman katman değil mi? Önemli olan bu katmanda emek ve çaba vererek yolculuğa devam ediyor olmamız.

Bir konuşmamız sırasında Versace markasını çok sevdiğinden bahsetmiştin (gülüşmeler) Hayal edelim dünyaca ünlü bir marka için eser üretmen gerekse sen hangisi olmasını isterdin?

Kesinlikle Versace 🙂 Sanırım bu markaya karşı kendimi içselleştirdiğim bir olgu var. Ciddi bir marka takıntısı olan biri değilim ama bir iki marka konusunda hassasım diyelim. Versace de bunlardan biri 🙂

Sanat dünyasının hatırı sayılır sergilerinde yer alan bir Türk Sanatçısı olarak sanatçı olmak isteyen gençlere neler önerirsin?

Hayatı iyi deneyimleyebilmek için içerisinde bulundukları beden araçlarını iyi kullanmaları gerektiğini ve bunu yaparken de çaba sarfetmeleri gerektiğini söyleyebilirim. Çünkü çabasız bir ömür nasıl yaşanır ki? Biz çabaya geçtiğimiz zaman, birtakım duygular ve bilgiler emek verdiğimiz zaman yaşama motive oluyoruz. Öbür türlü, hiçbir şey yapmak istemeyeceğimiz bir zaman diliminde yaşamışlık olurdu.

Adanmışlık duygumuz olmalı. Adanmışlık duygusunun hayatta katkısı olacak bir yanı olmalı. Ve gençlere şunu söyleyebilirim. Hayatınızda size yaşam sevdası ve yaşama heyecanı verecek gerçekten birlikte öğrenebileceğiniz insanlar olsun. Bu insanları bulup onlarla bir arada olmaya devam edebilmek önemli. Yani aynı kaynaktan gelen insanları bulun. Yalnız değilmişim duygusunu yaşatsın bu durum size. Yeni insanlar katabilmek kendinize. Çünkü biz biribirimize düşünce ve duygu bulaştırabilen varlıklarız. Ve bununla bağlantılı olarak da başarıyı herkes kendi içsel dünyasında tanımlasın. Ve bu başarı illa bir prototipe oturtulacaksa her kişinin kendi potansiyelini en üst seviyede doldurmasıyla ilgili olsun. Ve tabii her ne seçimde bulunurlarsa bulunsunlar hayatlarındaki tercihlerini aşkla yapsınlar, aşkla tutkuyla bu inançla yeni yeni adımlar atsınlar hayatlarında. Bu onlara kendi başarı süreçlerinin kapısını açacaktır. Başarı dediğim şey para değil burada… Öncelik para olmaz, olmamalı. Cevap bir ilişki kurma biçimi, bir bağ, bir aktarım.

Siz kendiniz için hayata katkısı olacak iyi bir şey dizayn edin. Ve size bu niye olmaz diye açıklama yapan insanları dinlemeden o şeyi gerçekleştirmek için çabalayın. Çok güzel cevabını alacaksınız.

2021’in son söyleşisini yapmak seninle kısmet oldu 🙂 2022 hayallerini ve okuyucularımız için 2022 dileklerini alabilir miyim?

En büyük dileğim farkındalığımızı geliştirmek olsun. İnsanın kendi öz çabası insanın en iyi arkadaşıdır. Eğer sen en iyi arkadaşına emek vermiyorsan kendi öz çabanla iletişime geçmiyorsan, birtakım duygu ve düşüncelerin neden var olduğunu merak etmiyorsan zaten kendi öz çabana emek vermeyen bir varlık olarak demek ki böyle bir farkındalığı hak etmiyorsundur. Her farkındalık, insanı geliştirecek her şey gibi hak edilmeli. Yani bunu önce hak etmeliyiz. O yüzden hak etmediğin her şey zaten senden alınacak. Ama hak ediyorsan eğer, hak ettiklerinin hiçbirisini zaten sen hiç kimse alamaz. Çünkü daima zaten kendi içinde taşıyacaksın. Öyleyse hak etmek için kendi öz çabamızla bir şeyler üretmekten vazgeçmeyelim.

Sevgili Sonia, güzel düşüncelerinle değer kattın, zaman ayırdın, paylaştın. Çok teşekkür ederim. Senin nezdinde tüm okuyucularımızın yeni yılını en içten dileklerimle kutluyor, sağlık başta olmak üzere herkesin hayal ettiği gibi yaşayacağı bir yıl diliyorum.

2022’in ilk yazısında görüşmek üzere.

Mutlu yıllar…

Yeşim Mutlu

30 Aralık 2021 Milliyet, Pembe Nar, Yaşam 

Yorum yok

Yorum Yazın