03 Mar Samimiyet ile bezenmiş bir emeğin hikayesi; Kenan Yavuz Etnografya Müzesi
Geçtiğimiz hafta Avrupa’da Yılın Müzesi seçilen Kenan Yavuz Etnografya Müzesi‘nin kurulduğu günden ödüle giden ve günümüz yolculuğunu anlatan “Bir Sahiplenme Hikayesi” belgeseli Grand Pera’da gerçekleşen bir gala gecesiyle izleyiciyle buluştu.
Müzenin dün, bugün ve yarınına odaklanan belgesel Kenan Yavuz’un geçmişe duyduğu özlem kadar çok kişinin köklerinde var olan Anadolu insanı ve yaşam vurgusuna dikkat çekiyor. Yaşanmışlıkların belgesele dönüşünü izlemek benim için çok anlamlıydı. Bahsi geçen hikayeleri bizzat yerinde dinlemiş mekanların içinde geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmıştım.
Belgesel ile birlikte Yavuz ailesinin sevgi ve yaşanmışlıklarla bezeli kapıları tüm ziyaretçilere açılacak eminim.
“Samimiyet ile bezenmiş bir emeğin hikayesiyiz biz…” KY
Kenan Bey, Avrupa’da Yılın Müzesi “Kenan Yavuz Etnografya Müzesi” olarak 2021 Silletto ödülünü siz kucakladınız. Yeniden çok tebrik ederim. Müzenizi yerinde görüp, unutulmaz anılar yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Belgesel öncesi söyleşiyi hayata geçirmek isterdim ama kısmet bugüneymiş.
Kenan Bey, ‘Kenan Yavuz Etnografya Müzesi’ni hayata geçirmek hep hayaliniz miydi? Hayalleriniz müze kurma fikri oluşmadan önce ne yöndeydi? Bir gün ödül alacağınız hiç aklınıza geldi mi?
O topraklarda her çocuğun hayali, şehre gitmek ve hayatın kurtarmak idi. Modern yaşamın temel unsurları olan elektrik, iletişim araçları, sosyal mekanları olmadığı bir ortamdan ayrılma tutkusu her genç için son derece anlaşılabilir bir amaç idi. Benim çocukluk ve gençliğimde aynı hayal ile geçti. Kurduğum her hayalin sonunda köyüme dönüş yapmak vardı benim hayallerimde. Şehre gideceğim, okuyacağım, başarılı olacağım, para kazanacağım ve köyüme dönüp bir şey yapacağım.
Adını ve içeriğini bilmediğim bu geri dönüşün bir müze ile ete kemiğe bürünmüş olması bir sürükleniş oldu. Ödül ise kesinlikle amaçlanmış bir sonuç değildi. “Yaptığımız işlerin uluslararası platformda karşılığı var mı acaba?” merakı bizi ödül başvurusuna itti. En azından kendimizi kontrol etmiş ve gelecek olan saha ziyaretlerinden faydalanır, yabancısı olduğumuz bir Dünya’dan insanlar tanır, onların görüşlerinden de faydalanırız diye düşündük. Son derece amatör olarak başladığımız bir sürecin, bir köy müzesinin böyle bir ödülle buluşabileceğini hiç düşünmedik, hayal bile edemedik. Çok uçuk geliyor hala bize. Zira ödül sürecine müracaat eden devasa profesyonel çalışmalar var, birçoğu ülkelerin devlet müzeleri, büyük bütçeli ve çok imkanlı müzeler. Bunların arasından sıyrılmak olsa olsa bir rüyada olabilirdi. 2020 ve 2021 yılları arasında ülkemizden çok başarılı iki müze daha vardı. Bizi özel diğeri devlet müzesi olan bu iki müzemiz mansiyon alırken, bize büyük ödülün verilmesi hala inanabildiğimiz bir şey değil.
Köklerinize sahip çıkarak doğduğunuz köyü dünyanın en özel yerlerinden biri haline getirdiniz. “Bize gelen bizi yaşar.” bakış açınızla müzeniz köyün mimari dokusunu bozmadan gelenekleri yaşatıyor. Sizinle birlikte köy ve Bayburt çok güzel gelişmelere tanıklık ediyor. Geçmiş ve günümüzde inanılmaz işlere imza atmış bir iş insanı olarak size sormak istiyorum şehir ve köy yaşamı arasında sürdürebilirliği nasıl sağladınız?
Benim kuşağım, modernite öncesi yaşam ile modern yaşamı birlikte yaşayan son kuşak olacak. Benim erken dönem gençlik yıllarım gaz lambası ile, tarlada saban tutmak ile, tırpan biçmek ile, lastik ayakkabı ile çamurlu sokaklarda yürümek ve lastik ayakkabımı oyuncak araba yapıp oynamak ile geçti. Aynı yaşam içinde şimdi teknoloji ve dijital bilgi çağını yaşıyoruz. Böylesine sert bir dönüşümü yaşayan bir kuşağın temsilcisi olmak, toprağıma, köyüme, köklerime olan bağlılığım sanırım bu projeyi ortaya çıkardı. İçinde yaşamadan, hissetmeden, dokunamadan olabilecek bir proje değil bu. Para harcayarak sadece bina yapar, içine satın aldığınız eseler koyarsınız, ancak ruhu olmaz onun. Bizim müzemizin ruhu var, insanları kuşatıyor onları yaşatıyoruz çünkü en başta biz yaşıyoruz ve ziyaretçilerimizde bizimle beraber yaşıyorlar. Müzemizin gelecekte sürdürebilir bir yapıda olması için vakıf şemsiyesi altına aldık. Kurumsal bir yapı içinde geleceğe taşınan bir müze olacak inşallah.
“İnsanı insan yapan değerlerin değişmemesi gerekir. Binalara önce içinden değil, dışından başlamak gerek. Zaman ve mekan ilişkisi kopmuş bir yapılaşma ile, kültür hafızamızı, dilimizi, aşkımızı, sevgimizi, dedemizi ve ninemizi nasıl yaşatabiliriz ki? Köylerimizin geleneksel dokusu bozulmasın geleneklerimiz yaşasın istedik. Hız kesmeden devam eden iç göç artık dursun, gençlerimiz doğdukları yerde doysun istedik” KY
Doğduğunuz topraklara saygınız ortada. Müze ziyaretçileri için konaklama tesisiniz temmuz ayında hizmete girmişti. Loruhan’da da sürdürebilirlik izlerini görüyoruz. Yıkılan köy evlerinden çıkan taşlarla örülen duvarlar, yüzyıllık kapılar insanı büyülüyor. Bütüncül bakış açınızı nereden alıyorsunuz?
En çok üzüldüğüm şey, köylerimizin betona boğulması, bölgemizin en önemli özelliği taş evler. Lakin beton taşı yendi ve yok etti. O muhteşem konaklar, bahçeler, çeşmeler yok oldu. Dönüşümü var olan güzelliklerimizi geliştirerek yapmak yerine, elimizde olanı yok ederek, yıkarak yapıyoruz. Bu bizi köksüz, kuru, içi boş bir toplumsal yapıya doğru sürüklüyor. Bu radikal dönüşüm, dilimizi, davranış biçimimizi, sosyal dokumuzu, edebiyatımızı, şiirimizi her şeyimizi tahrip ediyor. Zaman ve mekan ilişkisi kopunca savrulduk. Biz müzemiz ile mekansal bozulmanın önemine dikkat çekmek istiyoruz. Sonuçlar ortada ve son derece rahatsız edici bir durumda olduğumuzu kendimize itiraf etmemiz gerekiyor.
Ödülü aldığınız günden bu yana müzenizde ne gibi değişiklikler yaşadınız? Müzeye yeni eklemeler söz konusu mu?
Ödül sonrası müzemize ve bölgemize doğal olarak bakış değişti. Altyapı yatırımları arttı, yollarımız güzelleştirildi. İletişim alt yapımız ilgili kurumlarca en üst düzeyde iyileştirildi. Yurt dışından büyük ilgi gördük. Bu yıl içinde Avrupa’da yapılacak iki büyük kültür organizasyonuna konuşmacı olarak davet aldık. Başka ödül süreçlerinden davet alıyoruz. Ülkemizden bu ödüle başvuran müzelerimize yardımcı oluyoruz. Önümüzdeki dönemde çok fazla sayıda projemiz var. Bu yıl Avrupa’nın ödüllü müzeleri ile köyümüzde bir çalıştay yapacağız. Yaptığımız belgesel ilk gösteriminde büyük beğeni aldı. Yerli ve yabancı platformlarda belgeselimiz yayınlanacak. 21 Mayıs 2022 tarihinde Cemal Reşit Rey salonunda ödül gecesi yapacağız. Yabancı ve yerli paydaşlarımızı, iş dünyasını, sanat ve medya dünyasını davet ederek kendimizi anlatacağız. Güzellikler paylaşarak çoğalır. Hiçbir başarı tek başına olmaz ve sürdürebilir olmaz. Biz bir sosyal sorumluluk projesiyiz. Bizimle birlikte olmak isteyen herkes bize heyecan verir. Başarı bir kez olur ise o başarı olarak tanımlanamaz. Sistematik bir yaklaşım ile biz başarımızı tekrarlanabilir kılmak istiyoruz.
Dünyanın en prestijli ödülüne sahip olmak nasıl bir duygu? Yeni ödüller duyacak mıyız sizden?
Amacımız ödül almak olmadı hiçbir zaman. Bundan sonrada yapacaklarımızı ödül almak için yapmayacağız. Zira ödül bir sonuçtur. Biz yapacağız, bizi bulur ve ödüllendirirseler bundan gurur duyarız. Tek başımıza değiliz. Biz samimiyet müzesiyiz.. “Köylü Milletin Efendisidir” diyen kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün felsefesine oturan bir yapıyız. Biz bir köy müzesiyiz. Köylü olmanın verdiği muhteşem gurur ile yolumuza devam edeceğiz.
Kenan Yavuz Etnografya Müzesi ve Bayburt ziyaretim sonrası günlerce kendime gelemedim. Anılarım hala çok canlı. Kişisel olarak Anadolu insanının sıcaklığı ve samimiyeti beni çok etkiledi. Müzenizin her köşesinde bunu hissediyoruz. Sizi bu kadar farklı ve unutulmaz kılan nedir?
Anadolu; misafir demektir, paylaşmak demektir, tevazu ve samimiyet demektir. Biz doğal olarak bildiğimiz gibi yaşıyor, misafirlerimiz ile paylaşıyoruz. “Bize gelen bizi yaşar” düsturu ile hareket ediyoruz. Aman şunu yapalım böyle şiveleyelim de hoşlarına gitsin gibi suni bir gündemimiz yok.
Tandırımızı yakarız, ekmeğimizin arasına tereyağını sürer paylaşırız.
“İnsanı nesneleştiren moderniteye karşı bir küçük direniş noktası olmak istedik.” KY
Kenan Yavuz Etnografya Müzesi’nin dün, bugün, yarınına dair “Bir Sahiplenme Hikayesi” belgesel gösteriminiz geçtiğimiz hafta gerçekleşti. Bu belgesel çekilirken siz neler hissettiniz?
Sanırım uzun bir belgesel oldu 🙂 Anlatacak, paylaşacak o kadar çok şey var ki… Bunu tek bir belgesele sığdırmak imkansız. Habitat TV ekibi ile önce türkü söyleyip kaynaştık, sonra da çalıştık. “Neyse halim çıksın falim” misali neysek oyuz diyerek çektik.
Çok harika oldu, biz beğendik gari gerisi izleyiciye kalmış. E ne dedik “Bize gelen bizi yaşar”…
Sevgili Kenan, Sibel, İrfan, Gözde, Furkan Yavuz sizleri müzeniz sayenizde tanıdım şimdi ailem gibi oldunuz. İyi ki varsınız…
Kenan Bey, çok teşekkür ederim hikayenizi paylaştınız, güzel ailenizle birlikte hep birlikte olalım.
Umarım bu satırları okuyan sizlerin belgeseli izleme şansınız olur. Emin olun “Köklere Dönüş” ve aidiyet duygusunu tüm hücrelerinizle hissedeceksiniz. Belgesele konu olan müzeyi, Yavuz Ailesini, Bayburt’un muazzam doğası ve insanının sevgisini yerinde yaşamanız dileğim.
“Seni sevirem Bayburt” yeniden görüşmek üzere.
Yeşim Mutlu
Yorum yok