31 Oca Namaste dubb, Hi Jonathan
Bugün iki farklı kültürün yansımalarındayım. Yine bir çekimin perde arkasını yazmakla kalmayıp geçirdiğim çok güzel bir günün anıları olacak… Sürekli şükrediyorum hem sevdiğim işi yapıyorum, hem bu anlarda tüm dünyayı unutuyor o ana kilitleniyorum, hem de sürekli yeni hayatlar hikâyeler ile karşılaşıyorum. İlk tedirginlik, yabancılık geçtikten sonra yeni hikâyeler, dostlar ve harika fotoğraflarla ayrılıyorum çekimlerden.
Kemerburgaz’dan yola çıktığımda yağmurun bu kadar şiddetli ve trafiğin bu kadar kötü olabileceğini düşünmemiştim. İstanbul’un yağmurlu ve karışık bir cuma günü işte… Otur evinde DVD seyret sıcak çayını iç ama hayır benim istediğim bu değil.
İlk durak Boğaziçi Üniversitesi… Jonathan Ross Boğaziçi Üniversitesin de öğretim görevlisi… 2010 için destek verecek. Sözleştiğimiz saatte oradayım. Ofisine gittiğimde kapısı kilitli kısa bir telefon trafiği ve bir kaç dakika içinde Jonathan ile tanışıyoruz. Biraz Robin Williams, biraz Russel Crowe karışımı. Mavi gözlü inanılmaz enerjiye sahip bir akademisyen. Ondan önce gitmiş olduğum için fon koridorda çoktan hazır. Önce birbirimizi tanıyoruz ben bu sırada onu kendime alıştırmak için ha bire fotoğraf çekiyorum. Kütüphanesinden, kitaplarına, masasından oğlu Ali evren’in yaptığı resimlere, eşinden, Türk iyeden her şeyden konuşuyoruz. O kadar çok şey var ki anlatacak… Balta limanında yaşadığı yeri anlatırken gözleri parlıyor. Bir balkonumuz var ki manzarası inanılmaz. Bir gün kahveye beklerim diyor Jonathan ben de seve seve gelirim eşin ve senin aile fotoğrafını çekerim diyorum. Odadan kahkaha seslerimiz yansıyor. Daha önce doğum fotoğraflarını çektiğim ve artık dostum olan Sevgili Birgül Heinz içeri giriyor.1 yıldır birbirimizi görmemişiz. Ama projeye o kadar güzel destek veriyor ki… Hemen Maya Su ve Stephandan konuşmaya başlıyoruz. Oda da sevgi ışıkları çıkıyor. Çekime geçelim mi dediğimde bile çoktan yaşam hikâyesi dediğim fotoğraflar hazır. En doğal haliyle objektifimden geçmiş 🙂 Jonathan iti yarı birisi… Fonun önünde çok eğleniyoruz. Ve bana göre serginin afiş fotoğrafı olur dediğim bir kare ortaya çıkıyor. Çekim bitiyor harika bir boğaz manzarası eşliğinde çaylar içiliyor. Jonathan onay formunu imzalarken diyor ki “Türk gibi oldum ve burayı çok seviyorum.”
Oradan ayrılmak zor olsa da diğer çekim için ver elini Sultanahmet. Nasıl gideceğim arabayı nereye bırakacağım derken içimdeki yol navigasyonu duygularımın yardımıyla belki de gideceğim yere 500 metre adım uzaklıkta Sultanahmet Çeşmesinin önüne arabamı park ediyorum. Yağmur inanılmaz güzel yağıyor. İçimde ki serseri ruh söz dinlemiyor. Kestane yemeyi planlarken kestaneci amcayı çekiyorum… Aman tanrım ne şeker bir amca bu…
Yerebatan Sarnıcının hemen arkasında yer alan “dubb “ Indiana Restauranttayım. Yine yeni heyecan, çok katlı bir restaurant burası ve sırtımda çantam elimde fonum dört katı çıkıyorum. Nefes nefeseyken bizi bekleyen ” dubb” ekibi ile tanışıyorum hemen… Çok açım sabah erken yapılan bir kahvaltı sonrası yemeğe fırsat yok. Bir şey yer misiniz diye sorduklarında tüm görgüsüzlüğümle evet açım diyorum. Nefis Hint yemekleri geliyor masaya… Bir Hint böreği olan Samosa var ki patates ve bezelye ile yapılan tadı hala damağımda… Ayran safranlı içiyorum zaffarani lassi. Bir de tavuklu bir yemek olan Chicken Tikka, Nan Hint ekmeği ve Kashmiri Pulao geliyor masaya… Benim yiyeceğim o kadar az ki utanıyorum bu ikram karşısında. Hepsinin tadına bakıyorum hepsi ama hepsi abartmıyorum harika. Daha önce Taksimde adını bile unuttuğum bir yerde kötü bir Hint yemeği yedikten sonra bu mutfağa uzak durmuştum uzun yıllardır. Sonra kendime kızıyorum sen bu kadar harika bir yeri nasıl geç keşfedesin Ama 2010da İstanbul bana getirdi yine kuantum sıçramamla 🙂
Mehmet Bey ve Jülide Hanım harika bir çift. Hikâyeleri ve heyecanları inanılmaz… Böyle insanlar olmalı diyorum işte… Mehmet Bey 18 yıldır antik kilim sergisi yapıyormuş. Japonya’da yaşarken dönmüş İstanbul’a ve “dubb” açmış… Jülide Hanım ise uzun yıllar bir havayolunda çalışmış. Minik Kızı Mina doğunca ayrılmış ve kendini kızına ve restauranta adamış. O kadar renkliler ki… Bir ara ben Mehmet Beyin halen kullandığı ama normal çekim dışında kullanımını henüz öğrenemediği Canon 50D için bir küçük anlatım yapıyorum. Kâh Jülide Hanım dansçılarının Hint kıyafetlerini gösteriyor heyecanla… Eğitimden hijyene, dekorasyondan mutfağa her an içindeler. Ben gittiğimde eğitim uzmanları ayrılıyordu restauranttan. Tüm çalışanlarına eğitim veriyorlar daha da mükemmeli yakalamak için. Biliyorum hissediyorum son günlerde onları daha çok duyuyor olacağız. Onlarda ki bu enerji ve yaklaşım ile onlardan kopmak imkânsız… Hani iki yemek yedi yazı yazdı düşüncenizi okur gibiyim ama ben hissetmediğim hiç bir anı yazamam yıllardır. Bazen bir satırla başlar yazılarım bazen hiç… Hissettiğim düşündüğüm her an yazıma yansır…
Çekim için Vinod ve ekibi geliyor yoksa benim konuşmam bitmeyecek. Ne geveze oluyorum bazen… Vinod harika bir aşçı olduğu kadar çok güzel Türkçe konuşuyor ve yakasında Türkiye ve Hindistan bayrağı. İki kardeş ülkeyiz diyor. Gözleri parıl parıl… Baldev inanılmaz manken olacak kadar Bollywodd dan fırlamış. Manoj ise ekibe 15 gün önce katılmış. Çok hüzünlü çok dokunaklı bakışları. Çekim anında yarı Türkçe yarı Hintçe, yarı İngilizce sesler dolaşıyor ortalıkta… Çok eğleniyoruz. Mehmet Bey de benim çekim yaparken fotoğraflarımı çekiyor… Sonra hep birlikte mutfağa inip facebook fotoları çekiyoruz gülüyoruz. Diğer görevliler de fotoğraf istiyor tüm gülen gözlerle. Nasıl hayır derim ki ben.. Hemen bir kaç kare de onlara… Sonra soluk soluğa merdivenleri çıkış. Çekim 2 saati bulmuş… Harika insanlara hoşça kal diyerek vedalaşıyorum…
Akşam şehre çökmüş. Sultanahmet yalnız, Topkapı sarayı sessizlik içinde… Sultanahmet Çeşmesinin önünden arabamı alırken otopark görevlisi diyor ki tam zamanında… Gülüyorum. Sadece… Ne saate baktım ne de yetişeyim diye düşündüm. Arabama bindiğim sırada otopark sürem dolmuş. Diyorum geçseydi de sorun değil verirdik ücretini ama işin güzeli diyor siz tam zamanında geldiniz diyor… Hoşça kal diyorum gülümsemeyle… 2 saatlik kötü bir trafiğin sonunda evime giriyorum.
Kapıda MAYA Su anne anne. Ben anne olmayı, fotoğrafçı olmayı çok seviyorum.
YSM
Ebru Çavdar
01 Şubat 2009 saat 11:27Sevgili Yeşim Hanım,
Hem yazını büyük bir zevkle okudum, hem de fotoğraflarınıza bayıdım. Ellerinize, kollarınıza ve ağzınıza sağlık. Dört gözle diğer fotoğraflarınızı ve yazılarınızı bekliyor olacağım.
Sevgiyle kalın,
admin
02 Şubat 2009 saat 16:47Teşekkür ederim
Harikasınızz…
YSM
melike kırca
03 Şubat 2009 saat 20:10Yeşim hanım,
Yazınızı zevkle okudum,okurken yaşadım resmen,bu kadar mı güzel anlatılır ..
Sizinle tanıştığım için inanın kendimi çok şanslı hissediyorum,sizi bi yakalasam bir daha bırakmayacağım 🙂
Jülide Göksel Aras
09 Şubat 2009 saat 02:05Sevgili Yeşim Mutlu,
Bende sizi tanıdığıma çok sevindim!…Tamda aradığım enerjiyi sizde bulmuşken,görüşemedik bir daha …en kısa zamanda görüşmek dileğiyle diyorum;tekrar yaptığınız tüm güzel şeyler için:ellerinize sağlık!sevgilerle…
admin
09 Şubat 2009 saat 16:27Jülideciğim,
Herkese sizden bahsediyorum. İlk fırsatta yendien orada olacağım.
Nasıl güzel bir projedir ki tanıştık ve artık birlikteyiz.
Enerjiniz ve sevginiz eksilmesin
Sevgiyle
YSM
kurye
08 Nisan 2009 saat 13:20Yeşim MUTLU Photo Blog » Blog Archive » Namaste dubb, Hi Jonathan great article thank you.
kurye
16 Mart 2011 saat 10:39I was not sure about which website to confirm and then I saw your blog and it really proved to be helpful to me. The content is great and easy to apply. Please post some more topics related to it.