‘Martı Teleğinde Yolculuk’

“Dikran Efendi Kaldır Kepengi” bu söz çocuk yaşlarımda babaannem tarafından uykudan uyandırılmak için bana söylenen bir söz.
O sabah erken kalkar bahçeden içeriye çekyat üzerinde yatmakta olan bana söylenirdi, bu aynı zamanda “Hadi kalk yapacak çok işimiz var” demekti.
Yıllar sonra yazdığım ilk hikaye kitabımın adı bu oldu. Luys Tv’de yaptığım programıma da aynı ismi verdim. Anlaşılan ben hep uyanık, hep çalışır ve üretir olacaktım.’’
Böyle anlatıyor Dikran kendi hikayesini, daha’sı da var.
Tanışmamız yıllar öncesine, sosyal medya platformlarının ülkemizde dutluk olduğu, Instagram’ın sadece nitelikli fotoğraf paylaşmak için kullanıldığı ve bizim de platformun ilk kullanıcıları olduğumuz zamanlara uzanıyor.
Zaman bugüne dünyaya bizim gibi gözlerle bakanların aleyhine evrildi gibi görünse de,
Biz tanık olup aktarabildiklerimiz konusunda seçici ve özenli olmaya devam ettik. Bizim de tesellimiz bu olsun.
Şahane fotoğrafları, ada hikayeleri, yemek tarifleri ve samimi kitapları, rengarenk kişiliği ve farklı yönleriyle çok sevdiğim dostum Dikran Dülgeryan’ı konuk ediyoruz Nağme’de.
Üçüncü ve yeni kitabı ‘Martı Teleğinde yolculuk’ ile.
‘’Benim hikayelerimi konuşur, sohbet eder gibi okusun insanlar.’ Diyor ve ekliyor;
‘’Hikayelerimde kimse bir şeyin altını fosforlu kalemle çizip birileriyle paylaşmayacak belki, kendi hayatına düstur edinmeyecek. Böyle büyük ve beni aşan cümleler kurmak istemiyorum.
Bu tavırla da zaten derdim var.’’
Kitaplarını okuyan insanların sadece keyif almasını istiyor, kitaba adını veren ve kapakta karşılaştığımız martı çektiği sayısız martı fotoğraflarından sadece biri.
İstanbul’dan Büyükada’ya, geçmişe, hatıralara, düne ve bugüne.
İç içe geçmiş dinlerin, dillerin, yerinden edilmişlerin hüznüne ve hasretine incecik bir dokunuşla hiç kimseyi incitmeden yaptığı yolculuğun izlerine tanık olduğumuz bir yolculuk martıyla bütünleşen.
Yayınlanan tüm kitaplarının gelirini kendi imkanlarını da ekleyerek farklı kurum ve kuruluşlara bağışlıyor Dikran, gönlü de zengin, gözleri gibi.

Martı Teleğinde Yolculuk’la elde edilen gelirin bir kısmı İBB askıda fatura uygulaması ile ihtiyaç
sahiplerinin doğal gaz faturaları ödendi, kalan miktar ailelere alışveriş kartı alınıp dağıtılmak suretiyle pay edildi.
Orada bir köy var uzakta’da çok sayıdı kız çocuğu okudu, onun kitaplarından elde edilen gelirle..
Devamında bir hayali var;
Kalan 400 adet kitabın satışı ile ‘Okula akıllı tahta alacağım.’
Yaşamını böyle onurlandırıyor, sevenlerine böyle armağan veriyor.
Belki de dünyayı değil, kendi dünyanı kurtarmak aslolan .
Katkıda bulunmak isteyen herkese kitabından bir hikayeyle, Agavni Teyzenin hikayesiyle çağrıda bulunmak istedim.
Dikran ‘ın sözleriyle;

‘Lütfen kabul buyurun.’

‘’İki cepli basmadan bir elbise vardı üstünde. Sağdaki cepten bir zarf çıkarttı.
“Oku bakalım şunu, bir de cevap yazmamız gerekecek. Gözlerim eskisi gibi değil, gözlük numarası da değişmeli ama şimdi kim uğraşacak bunlarla!”
Zarftan mektubu çıkarttım, çizgili kağıda yazılmıştı. Bir sayfa tamamen dolmuştu.
Hızla okudum: Yeğeni Donik askerliğini yaptığını birkaç sene iş tutmaya çalıştığını ama şartların artık eskisi gibi olmadığını, kendini ikinci sınıf vatandaş gibi hissettiğini, bu nedenle İstanbul’a gelip bir süre yanında kalmak istediğini, aynı zamanda iş güç tuttuğunda aile kurup anne babasını da İstanbul’a yanına almak istediğini yazmıştı.
Mektubu okudum bitirdim, canım sıkılmıştı. Agavni Teyzenin yüzüne baktım: Sessizce iki damla yaş iniyordu pembe yanaklarından. Cebinden çıkarttığı mendille sildi gözyaşlarını.
“Bu kader hiç değişmeyecek. Öz yurdunda azınlık olmak ne zor şeymiş.
Hepimiz bir Allah’ın kuluyuz, bu kötülük neden?”
Kalktı odaya gitti, bir süre gelmedi. Sanıyorum daha fazla ağladığını görmemi istememişti.
Bir süre sonra elinde bir dosya kağıdı ve kalemle gelip oturdu: “Vaktin varsa bir cevap yazalım oğul.”
Kağıdı aldım ve kalem elimde ne diyeceğini bekledim.
O söyledi ben yazdım:
“Sevgili oğlum, canımın canı Donik, mektubunu aldım okudum. Bu da sana cevabımdır. Kalk gel…”
Agavni Maman.
“Bu kadar mı?” dedim.
“Evet bu kadar, yazacak söyleyecek çok şey var ama ona değil.”

Melike Güngörer 

 

Yorum yok

Yorum Yazın