İskoçya’da..

İskoçya mutlaka gitmem gereken ülkeler arasında uzun yıllardır yer sahibiydi ama Tokyo’ya gider gibi olan korkunç uçak fiyatları yüzünden sürekli liste sonuna gidiyordu. Şans eseri bir fırsat çıktı karşımıza biletbayi.com’dan ucuz uçak bileti bulabildik. Gidişe 3 gün kala bir uzun yıllardır tarzımız olmayan bir şekilde turun içinde bulduk kendimizi çünkü öyle bir fiyata gittik ki, inanılmaz uygun o yüzden bu fırsat kaçmaz dedik ve Tur’ a katıldık. Neyse ki ekip güzeldi de keyifli geçirdik ve güzel arkadaşlıklar edindik. Tur’un reklamı olmaması için paylaşmıyorum, anlayışınız için teşekkür ederim. Ama zaten kalınacak gezilecek yerler konusunda bilgi aktaracağım için çoğunlukla tur kullanmadan, gidebilme rahatlığına erişebilirsiniz. Tek sorun araç kiralama zorluğu olabilir çünkü İngilteredeki gibi direksiyon sağda 🙂

Melis Ekinin arşivinden

Melis Ekinin arşivinden

Öncelikle uçağımız Thy ile olduğundan rahattı tabiiki ama biraz gecikmeli kalktık ama gayet huzurlu vadilerin arasından müthiş bir doğanın içine inişe geçtik. Uçaktan Edinburg havaalanına inerken gördüğünüz manzara olabildiğine yeşillik iliklerinize kadar biranda kapalı ortamda temiz havayı hissediyorsunuz ve doğanın müthiş cazibesine kapılıp şairlerin, yazarların, ressamların müthiş eserler çıkardıklarını kolaylıkla anlıyorsunuz.Şu an yazarken tekrar o ortamı soluduğumu hissediyorum ve serinlik hissi kaplıyor içimi.İstanbuldan 33-35 dereceden bir anda 12-16 dereceye gitmek insanı biraz çarpıyor şimdiden bildireyim.Önce biraz üşüyorsunuz, hoşunuza gidiyor gece yorgan ile yatmayı özlemişim diyorsanız fakat dönüşte istanbulda bunaltıcı hava ve klima çarpıyor önceden söyliyim o yüuzden sonbaharda gitmeli ki çarpılmayalım, yani bizim sonbaharda çünkü oraya gidince kendinizi bir anda oraya varınca Ağustosta değilde Ekim ayının ortasına düşmüş gibi hissediyorsunuz.

Melis Ekin arşivinden

Melis Ekin arşivinden

Ben Ağustosun sonuna doğru gitmiş bile olsam orada çocukların okula gittiğini vs görünce belkı kasvetli sisli hava,serinlik,yağmur yağışları benı mecburen sonbahar oraya çook erken gelmiş düşüncesi ile sardı. İskoçya bizden 2 saat geride bunu a unutmayın, her zamanki gibi klasik tavsiyem telefonlarınız saati ülke saati olsun kol saatiniz Türkiye saati kalsın ,sabah erken uyanacağınızdan çok işinize yarıyor.Fakat en güzel tarafı havanın 10 da kararması işte bu insanı gezmeye, eğlenceye publara gitmeye teşvik ediyor.

İskoçlar, İngilizlere oranla inanılmaz sıcakkanlı insanlar, hemen kanınız ısınacak. Medeniyet ve doğanın müthiş birleşimini burada keşfedeceksiniz. Doğaya aşık olup Ülkemizin Taştan oluştuğunu düşüneceksiniz. Çünkü tarihi inanılmaz korumuşlar yüksek binalar yapmıyorlar, biz ülkemizdeki inşaat sektörü ile orada çok dalga geçtik.Falanca olsaydı aa buraya hemen bilmem ne konutu dikerdi bak ne çok yeşillik doğa var, diye.

Neyse Edinburga geri dönelim, uçaktan inip pasaporttan geçtikten sonra dış mekana adım atınca temiz havayı ciğerlerinize depolamaktan güzeli var mı ? Ve o kasvete rağmen doğa sizi içine çekiyor, otobüse bindik ve şehre doğru yola çıktık. Rehberimiz olduğundan, turla olduğumuzu biliyorsunuz. Öncelikle şehre gidip, şehir turu olacağı bilgisi verildi ama önce Kraliçe Mary’nin sarayına yakın noktaları gezmekle başlatıldık ve aniden yağmur indirdi. Bu sırada ben ve babam için klasikleşmiş olan detayları bulup onları çekmek olduğundan değişik detaylar dikkatimi çekti, evler o evlerin pencere düzenleri ve detayları.

Melis Ekin'in arşivinden

Melis Ekin’in arşivinden

Sonra Edinburg kalesi çevresinde otobüsten ayrılıp şehre daldık,şehirde şansımıza festival devam ediyordu.Festival demişken ülkemizi düşünür buldum kendimi, bizde olsa aniden Toma çıkar milleti dağıtırdı dedim oysa burada genci yaşlısı tüm etkinlikleri rahatça sergiliyor ve buna olanak bile tanınıyor. Edinburg’ta ise sadece anlık kısa süreli yağmurlar sizi ıslatıyor ama bu durum gösterilerin durmasına engel değil sergilemeye devam ediyorlar. Özellikle  Üniversiteli nüfusun Edinburgta fazla olması sebebıyle bu tarz şeyler rahatlıkla yapılabılıyor.Okumuş kesim %90 larda olması ise muazzam.

Melis Ekin'in arşivinden

Melis Ekin’in arşivinden

Bir anda karşınıza Kilt etekli ,gayda çalan gençler çıkıyor. Çok şaşırtıcı bir sesi var müziğin sanki Lazların kemençesinden çıkan bir ses var içerlerde bir yerde de. Geleneksel giysiler içinde bu Erkekler insanı şaşırtıyor, ama bu özel günlerde giydikleri bir kıyafet olduğunu düşünürsek, savaşlarda dahi giymişler.

Melis Ekin'in arşivinden

Melis Ekin’in arşivinden

İlk gün ve ilk pub maceramızı Nicholsan’a ayırmış bulunuyoruz. Müthiş aromalı biraları içmenizi tavsiye ederim bira diye alkollu sanmayın alkolsüzleride var ve yanında ben püre ıle sosis aldım, ekip üyeleride fish&chips. Bu ülkede yemeniz şart olan birşey çünkü asla dondurulmuş değil taze ve lezzet müthiş. Balık çorbaları da muazzam. Bu yemek yediğimiz yer tam meydanda ışıklarda çok merkezi bir nokta ve Dr.Jeykıll&Mr.Hyde kitabınında ayrıca yazıldığı yer olarak da ünlü. Ürkünç düşünceler bu şehide alevlenir çok mantıklı, ortaokulda okumuştum Ingilizce okuma dersinde hafızama acayip kazınmış bir kitaptır. İlk gün sonu otele vardığımızda yorgun düşmüştük, sözde akşam çıkıp dolaşacaktık, klasik kazara topluca uyuya kaldık, babam hariç o fotoğraf çekmeyi ihmal etmemiş ve denizde oluşan gelgiti fotoğraflamış bayağı ilginç. Onun fotoğrafı bende olmadığından sizlerle paylaşamıyorum. Ayrıca bizim otelimiz şehrin çok dışındaydı, sizlere tavsiyem şehir içinde bir yer bulmanız. Bizim otel şehir içi otobüslerin gittiği ana hatta olmasına rağmen ana merkeze inmek 30 dk’yı buluyordu vakit kaybı olmaması için size tavsiyem mevcut eski binalar merkezde Otel olmuş olanları seçmeniz, bizim otelimiz PremierInn’dı tavsiye etmiyorum. Otel değil bildiğiniz hostel gibi birşeydi.

Melis Ekin arşivinden

Melis Ekin arşivinden

İkinci Gün serbest gün olarak verilmişti ama tabiiki erken kalkmak gerek çünkü saat 6 da otelde olunacaktı ve İskoç gecesine gidecektik. Sabah kahvaltıları önemli, şöyle ki İskoçlar öğle yemeğine vakit bulmaları zor olduğundan sabah kahvaltısında yedikleri öğlenlerinide kurtarsın soğuktan korusun diye düşünmüşler, kahvaltıda pişi tarzı bir üçgen kızarmış ekmekleri oluyor içi patatesli ve çok lezzetli, tabiiki yumurta ve fasulye tatlı-ekşi domates sosuyla hazırlanan müthiş bir lezzet ben sabahları abonesi oldum, İstanbula gelince bile keşke olsaydı dedim.Sıcak olarak yeniyor ve mutlaka yemelisiniz, klasik sosis sofralarda mutlaka tabakta oluyor.Güzel ve doyurucu bir kahvaltı ile güne başlıyorsunuz.

Melis Ekin'in arşivinden

Melis Ekin’in arşivinden

Şehre inip Edinburg kalesini gezmekle başladık ,şehre mevcut otobuslere bındık otelımızın önunden gecen.Edinburg kalesine vardığımızda hava sisliydi ve bir köşeden harry potter çıkacak gibi bir hava hakimdi.

Sisler arasında kaleye vardık,giriş ücreti ve kulaklık alıp başladık kendi turumuza, festivalın olması avantajı ile etrafta sürekli hareketli sahneler vardı ve Mariachi adlı Meksikalı gruba denk geldik ve o sisli havada inanılmaz renkli kareler yakalamış olduk. Kaledeki savaş bölümleri ve askeri kısımlar sıkıcı gözüksede içine kıyafetler, aksesuarlar, mobilyalar eklenince çok keyifli bir hale geldi. Kendinizi bir an sömürge halindeki ülkenin o dönemlerinde hissediyorsunuz. Askerlerin o dönemde kutlama için içtiği viski şişesine kadar sergilenmiş olduğunu düşünürseniz oldukça farklı bir atmosfer vardı.

Edinburg Kalesi’ni sisler içinde sabah başlayıp bitirdiğimizde öğlen 2 olmuştu, çıkınca hedef fotoğraf çekmek ve şehir ile doğanın büyüsüne kapılıp, yemek yemekti. Gerçeklestirip üzerine de mağazaların olduğu Princes street e attık kendimizi.. Bir kaç mağaza gezip klasikleşmiş Primark’a uğradık. Burada Primark’ın ev kısmı ile karşılaşmış olunca şaşırdım ve kendimi kaybetmekten az kurtardım, herşey 1’er 3’er pound olunca ülkemizle arasındaki farkı anlamak gibi birşey bu ayrıca İngiltere’ye oranla daha ucuz bu ülke.

Melis Ekinin arşivinden

Melis Ekinin arşivinden

Fotoğraf çekerken kendimizi kaybedip, Edinburg müzesinin cafesine girip yemek yemeğe karar verdik ,işte orada hayatımda bir ilk olacak şekilde kırmızı meyvelerin ahengi damağımda kaldı hemde biranın içinden çıkmış olması oldukça şaşırtıcı, sanki kırmızı meyve aromaları olan müthiş bir rose içiyormuş gibi hem müthiş bir koku hemde tat hemde alkol oranı normale oranla yok gibi. Orada somonlu bir salata yedim tıpkı New York anılarımdaki gibi, üzerine de İskoçların özel yapım içeriğinde viski ile hazırlanan frambuazlı tatlısını yedik. O frambuazların daldan yeni toplanmış gibi olup ağzınızdaki lezzet harikaydı. Tekrar yemiş gibi oldum şu an yazarken. Sonra otele döndük ve acilen giyinip İskoç gecesine bizi götürecek araçlara bindik.

Melis Ekin'in arşivinden

Melis Ekin’in arşivinden

Bembeyaz şato gibi bir ev karşıladı bizi ve muazzam bir bahçe acaba şimdi hangi film karesindeyim diye düşünmeden edemedim ki:) Gözümü kapadım ve hayalimde ingiliz seterleri bahçede koşuyor. Atla gezinti yapılıyor belkide ormanın içinden geçerek av’a gideceğiz…

İskoç gecesine girmeden kapıda yine bizi bir Kiltli, gayda çalan bir amca karşıladı, çok neşeliydi ama fotoğraf çektirme merasimi uzadıkça adamcağızın suratı her gayda çalışında şekilden şekle girdi. Gece başladı ve yemek konusu çok önemli sakin rehberinizin söylediklerine takılmayın ve direk çorba seçin. Çorbanın içeriğinde havuç, patates, kabak var hepsi bizim ezogelin çorbası haline getirilmiş düşünün az biraz krema ve yağ ile yapılmış çok lezzetli ve doyurucu, ana  yemek et mi balık mı diyorlar ben et seçtim ama bana biraz sert geldi çünkü bildiğimiz nuar’dan farkı yoktu, ama balık yiyenlerin ki somonluydu ama kremalı soslu ve milföyün içerisinde pişirilmişti sanırım onu yesem daha mantıklıydı ve tatlı. Tatlı evet verimsiz ama o parayı verdik ya masaya gelecek işte klasik yenmeden de geri gitti .İskoç şovları çok özellikli değildi, işte turistleri eğlendirme taktikleri şekli geleneksel danslar, gayda ve şarkılar. Ve üstüne İskoçların özel bir yemeği Haggis ,bununla ilgili bir şov yapmasalardı eminim herkes bayıla bayıla yiyecekti ama berbat bir şov yaptılar herkese itici geldi oysaki, bizim izmir köfte gibi bir tadı ve görüntüsü vardı. Görseniz herkes korkusundan cesaret edemiyor her masada 1 kişi cesaret edip yiyordu.Ama sonuç denedim ve sakin kafanızda yargılı olmayın ve deneyin.

Melis Ekin'in arşivinden

Melis Ekin’in arşivinden

Ertesi gün Edinburg’u terketme zamanımız olduğu için üzgündüm çünkü şehre daha doyamamıştık, İstikamet Glasgow. Dilerseniz gittiğinizde Edinburghtan, Glasgow’a günübirlik turlar var ya da 1 gece konaklatıp geri döndüren turlardan seçmeizi tavsiye ederim.Ama Glasgow ne kadar sanayii şehri olsada benim gibi iç mimarların ilgisini çekecek bir şehir burası. Çünkü sanat anlamında yapılan işler mobilya özellikle ve tabiiki Macintosh’un yaptığı evler vs.Görülmesi gereken yerlerle dolu hatta Glasgow’un ana şehir dışında kurulan Klisesi ve kurucusunun evinin dışındaki parmaklıklar bir tek benim dikkatimi çekmiş olsa da gezide 🙂 detaycılığımın burada devrede olması gayet iyi olduğu anlaşılıyor.Fotoğraflardan zaten bunu anlayacaksınız.Glasgow sanatın ve mimarinin hoşunuza gidecek detaylarda gizli olması bu şehirde keyif veriyor insana.Glasgow’daki otelimiz ise Marriot’tu ve gayet memnun kaldık, otelden şehre yürüyerek rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz, dönüşte çok yorgunum taksiyle döneyim derseniz ,taksininde fiyatı uygun ki biz 4 kişiydik ve 6 pound verdik. Kişi sayısına bölünce mantıklı oluyor en azından.Burada şehrin kurulumu daha farklı ama biraz daha modern çünkü sanayii şehri olmasından kaynaklı. Mesela Mimarı derslerde yada kitaplarda görebileceğiniz farklı ama güzel cephesi ile RadissonBlu oteli işte bu şehirde.

Bu şehirdeki yaşam ve binalar bana biraz amerikayı anımsattı çünkü binalar olabildiğine işyeri gibi yüksek tipte,Edinburg’a oranla daha farklı bir yapıya sahip olması dikkat çekiyor. Yeşil yine var merak etmeyin taş binalarla boğmuyor sizi. Ama alışveriş anlamında Dünya’da 6 sırada olması için alışveriş merkezleri oldukça çok ama bakınız çalışma saatleri sabah 10-akşam kapanış en geç 20.30 🙂 bizdeki gibi değil, ama burada yazmayı atladım Edinburgda otelimize yürüme mesafesinde olan Asda diye carrefour tarzı bir alışveriş merkezi dedikleri mekan vardı. 24 saat açık sadece orası vardı.

Sonraki günümüzde Loch Ness  gezisi ve o bölgelerde gezi vardı. Tavsiye ederim doğa için gidin ama bağımsız turlar 40-50 pound arası. Bizim turun ki 70 pounddu onlardan kopmamak adına turumuzla gittik tabii ki. Göl canavarı hikayesi tıpkı Van gölündeki gibi ama canavarın maketi dışında pek bir şey yok tabiiki ama doğa keyifli, fakat suyun rengi bildiğiniz çamur acaba dipte çok yosunlu da mı ondan çözemedik bildiğiniz sanki su değilde zift gibi ürkütücü suyun içi hiç gözükmüyor. Oysa kıyıya gelince inanılmaz berrak.Yol üzerinde Loch Ness’e giderken Harry Poter Azkaban tutsağının çekildiği dağlardan geçiyorsunuz, durup foto çekiliyor, dağlar filmdeki gibi tam yani extra hileye falan gerek yok buralarda doğalını koyun yeterli.

Ertesi gün dönüş günümüzdü o yüzden son günden önce Edinburg Kalesi ve Loch Ness civarından Viskilerinizi alın mutlaka ayrıca Edinburg kalesinin içinde Viski tadım kısmı var ve özellikle viski likörü tavsiyem ballı ve bir harika orada almazssanız bulamaz ve pişman olursunuz söyliyim,havaalanında da var fakat meyveli tarzda aromatik olanı var .Ayrıca İskoç gecesinde tatlı sonrası ikram edilen süt şeker ,Ülkenin geleneksel şekeri.Ya marketten yada havaalanından paketli olarak almalısınız,o karamelize tada hayran olmamak elde değil.(ismi vanilla fudge olarak geçiyor)

Hediyelik olarak neler alınmalı diyebilirsiniz, Edinburgdan yün atkılar mutlaka alınmalı kendinizede bir tane alın, son pişmanlık fayda etmez.kaşmir ürünlerde ülkemize göre tabiiki uygun, kaşmir fanatiği iseniz almalısınız tabii ki, mini defter ve kalemler, vanilla fudge, viski likörü ve viski seven dostlarınız için ölçüm aletlerinden tutunda aklımıza gelmeyecek aksesuarlara kadar farklı şeyler mevcut.Ayrıca Edinburgda kraliyetin porselenleri satılan kısımda kendinizi kaybedin minikte  olsa bir şey  alın, ne alacağınızı yazmıyım serbest bırakıyorum.

Dönüşte alanda İngiltere dönüşü yaşadıysanız onun kadar dikkatli olun en sevdiğiniz parfümünüz ya da yeni aldığınız birşey dikkat edin çöpe gitmesin. Avrupa dönüşlerinden çok farklı çünkü güvenlik  aramaları herseyinizi çıkarıp çıplak bırakana kadar öyle geçiriyorlar sizi, dönüşlerde ve gidişlede ötmeyen takıları takın. Ama bayanların iç çamaşır tokasıda ötebiliyor mesela ne kadar saçma bence.

Ve Dönüş Freeshopta parfüm almayın bizden daha pahallı ama diğer şeyler uygun alabilirsiniz. Kurt Geiger ayakkabı mağazası bile freeshop olarak mağazadan sadece 5-10 pound daha ucuz o kadar.

İskoçya’ya doyamayarak oradan ayrılmak pek sevimli olmadı hatta 14 dereceden sonra 33 dereceye iniş bayağı çarptı.

Melis Ekin

Dip not: Eğer İskoçya ya giderseniz; kim bu kimberly-clark diyeceksiniz sanki popüler bir artist gibi tüm tuvalet kağıtlıklarda karşınıza çıkacak, gözüm bir takıldı sonra yemek yediğimiz yerde peçetelikte, lavaboda, otelde orada burada heryerde görür oldum.

Etiketler:
, ,
1 Yorum
  • GRİ LADY
    24 Şubat 2015 saat 07:50

    Resimler muhteşem… İskoçya benim de en çok ziyeret etmek istediğim ülkelerden biri …
    Keyifli anlatımınız için teşekkürler.

Yorum Yazın