22 May Felsefe kendini bilmekle başlar
Yeni normale alışma sürecindeyiz. Aslında Covid-19’un pandemi ilan edildiği günden bu yana sürekli bir haller içindeyiz.
Evde ekmek yapmaktan, pide yapmaya, hayatında hiç yemek pişirmeyenler yemek yapmaya, evi otel gibi kullananlar evinde zaman geçirmeye, sınırsız canlı müzik dinlemeye, müze gezmeye, spor yapanların meditasyon, pilates, yoga yaptırmaları diye değişen hayatlarla dünya ya avucumuzun ya da bilgisayarımızın içinde.
Kişisel hayatımda hayatımın toplamında yapmadığım kadar ev işleri (temizlik, ütü, çamaşır vb) zamanımın büyük çoğunluğunu alıyor. Geri kalan zamanlarda da “acıktım ve sıkıldım” diyen çocuklarla hareket halindeyiz. Balkon dışında da dışarı çıkmıyoruz.
Sosyal hayatım canlı yayınlar. Bu süreçte kendimi bu yayınlarla kendimi daha iyi hissediyor ve konuklarımla sohbetlerde yeni bilgilerle donanıyorum. Son günlerde herkes canlı yayın yaptığı için seyredenlerin ilgisi de farklı alanlara kaymış durumda. İçimdeki ses ne zaman dur derse o zaman canlı yayını bırakırım. Şu an haftada üç kez yayın yapma çabasındayım.
Geçtiğimiz haftalarda insan kaynakları danışmanı, işe alım uzmanı, kariyer danışmanı ve eğit-meni, P4C eğitmeni ve D&N Danışmanlık kurucu ortağı Doruk Tarhun Çağlayan ile “A’dan Z’ye kariyer yolculuğunu konuştuk. Çocuklar için felsefe eğitmeni olan Doruk Hanım ile yayın çok keyifli ve bilgilendiriciydi. Kendisine yeniden çok teşekkür ediyor, sizi canlı yayın notlarımla baş başa bırakıyorum.
Sevgili Doruk, merhaba hoş geldin. Takipçilerim meraklıdır 🙂 Biraz seni tanıyabilir miyiz? İnsan Kaynakları Danışmanlığı, Kariyer Eğitim Programları, Çocuklarla Felsefe eğitimleri… Oldukça dolu bir program var. Neler yapıyorsun bize biraz kendinden bahseder misin?
Sevgili Yeşim, öncelikle seninle bu söyleşiyi yapmaktan ötürü çok mutluyum. Bize vesile olan sevgili arkadaşımız Şehnaz Erener’e de gönülden teşekkür etmek isterim. Benim aslında ilk iş hayatı ile tanışmam Swissotel’in satış ekibine katılmamla oldu. Belki de iş hayatının insana kattığı değerlere olan inancım ilk deneyimimin bende bıraktığı güzel izlerdendir. Harika bir ekiple çok keyifli bir 4 yıl geçirdim. Swissotel gibi bir otelin satış departmanında görev almak bana iş hayatının tüm kurallarını ve protokollerini öğretti desem yalan olmaz sanırım. Evlilik kararım ile birlikte otelde ki Şirketlerden sorumlu Satış Müdürlüğü görevimden ayrılarak cesur bir kararla Türkiye’de o dönemde yeni kurulan bir üst düzey danışmanlık şirketinin İstanbul liason ofisinde ki ilk personeli olarak işe başladım ve aslında “İnsan Kaynakları” dünyası ile tanışmam bu şekilde oldu. Yetkinlik bazlı mülakat teknikleri gibi birtakım mesleki eğitimleri İngiliz kökenli bu şirkette tamamladıktan sonra 3 yıl orada Sektör Müdürü olarak görev yaptım. Daha sonra tekrar bir risk alıp üst düzey işe alım süreçlerine destek veren D&N İnsan Kaynakları Danışmanlık Hizmetleri şirketini kurdum ve yaklaşık 20 yıldır pek çok uluslararası kuruluşun işe alım ve organizasyon gelişim süreçlerinde ki iş ortağı olarak bu alanda çalışmaya devam ediyorum.
Üniversiteler ve liselerle bazı çalışmaların olduğunu biliyorum. Çok yakın zamanda üniversite öğrencileri için onları iş hayatına hazırlayan bir grup eğitim programları geliştirdin. Liseler ile bazı çalışmaların oluyor. Bu nasıl başladı?
Yıllarca çok uluslu şirketlerin üst düzey işe alım süreçlerine destek olurken bir yandan da aynı kurumların üniversite 3 ve 4. Sınıflara açtıkları uzun dönem öğrenci staj programları ve yönetici yetiştiren staj programlarının işe alım süreçlerinde şirketler adına yüz yüze mülakat aşamasının sorumluluğunu ben üstlendim. Her açılan staj programına 2000-3000 üniversiteli başvuruyor, yapılan elemelerden sonra yaklaşık 70 ila 100 kişi mülakat aşamasına kadar gelebiliyor ancak bu gruptan da ortalama 20-25 kişi işe alınabiliyordu. Burada fark ettiysen çok anormal rakamlar ve üzücü oranlardan bahsediyoruz. Onca pırıl pırıl öğrenci bir sürü emekle o aşamaya kadar geliyor ama mülakat aşamasında aslında çoğu kez kendilerini düzgün ve doğru bir şekildeifade edeme-dikleri, şirketleri ve organizasyon yapılarını yeteri kadar tanımadıkları için bir sonraki etaba geçemiyorlardı. Aslında doğruyu söylemek gerekirse birçokları deneyimi olmadığı için seçileme-mekten ve seçilemedikçe deneyim kazanamamaktan dertliyken hala en altta yatan esas sebebi göremiyorlardı. Genelleme yapmak doğru olmaz elbette ama birçokları maalesef kendilerine en uygun mesleği seçememişlerdi.
Pek çok genç deneyimleri olmadığı için tercih edilmemekten çok şikâyetçi gerçekten ama sen bunun sebebinin sadece deneyim eksikliği olmadığını mı söylemeye çalışıyorsun?
Sorunun bir kısmı elbette arz talep dengesizliğinden kaynaklanıyor. Kurumlar kendileri için en iyi olan profili ekibe dâhil etmek istiyorlar tabii ki bu noktada eğitim hayatını kuvvetli akademik ve staj deneyimleri ile geçiren, donanımını arttırıp kendine yatırım yapan öğrenciler ön plana geçiyor. Ama ben bir de diyorum ki; bir kısmı da bunun gerekli olduğunu bilse bile bu konuda gereken motivasyonu kendinde yaratamıyor. Çünkü seçtiği bölüm, okuduğu üniversite, kendi yetkinliklerinin ve isteklerinin farkında olarak seçilmiş alanlardeğil. Maalesef çoğu genç ailelerinin iyi bir gelecek, bol kazanç, aile mesleği sürdürülebilirliği, dönem trendleri, prestijli meslekler gibi dayatmaları ile tercih yapıyorlar ve gene maalesef bu dayatmalar aileler ve hatta bazen eğitim kurumları tarafından uygulanırken çocuğun kişisel yatkınlıkları veya istekleri yeteri kadar göz önünde bulundurulmuyor.
Bu durum gençleri ve genç yetişkinleri en çok ne şekilde etkiliyor sence?
En duru tabiri ile sıradanlaştırıyor. Işığı öldürüyor. Seçilen üniversite, fakülte, bölümde kendinizden bir şeyler buluyorsanız, sizi bütünlediğine inanıyorsanız o zaman parlamaya başlarsınız. Seçilen meslek ne olursa olsuntutkuyla yapıldığı zaman değerli oluyor, aksi takdirde ya mutsuz olmak ya da kaybolmak kaçınılmaz son oluyorYeşim’cim. Çünkü inanç ve tutku olmadan maalesef enerji karşı tarafa geçmiyor ve eleniyorlar. Yoksa kimse onların her şeyi ile hazır olmalarını beklemiyor.
Peki, bu gözlemle mi onlara kılavuz olabilmek için mi öğrencilerle birlikte çalışmaya başladın ve bu eğitim programlarını geliştirdin ?
Evet, aslında başlangıç böyle oldu. Önce Üniversitelerin idari kadroları ile iletişime geçtim ama oradan istediğim hızda ilerleyemedim. Daha sonra öğrenci birlikleri ile iletişime geçtim, orada çocuklarla kariyer günleri vs. bazı kontaklarım oldu ancak orada yaptığım çalışmalarda da gençlerin çoğunun kendilerinin yeteri kadar farkında olmadıklarını, iletişim taraflarının bazı noktalarda çok zayıf kaldığını, kendilerini ifade ederken çok zorlandıklarını, sözel iletişim kurarken ortaya attıkları pek çok fikri temellendiremediklerini gördüm. Dolayısıyla bilinçsiz tercihler, dijital dünya düzenine adapte olmaya çalışılırken kaybedilen sözel yetiler, düşünce noksanlığı önlerinde ki en büyük engel olmaya başladı. Bende bir yandan bu gençlere yönelik, mülakat süreçlerini masanın öbür tarafında seçim yaparken hangi kriterlere göre önceliklendirdiğimizi, kendileri yokken CV’lerinin onlar adına nasıl konuşabileceğini, kişisel farkındalıklarını nasıl arttırabileceklerini, şirketlerin organizasyon yapılarınıtanıyabilecekleribir grup eğitim programı başlattım amatüm bu ihtiyaçlar ve gördüğüm gelişim alanlarıbeni bir adım daha başa lise sıralarına yönlendirdi ve liselerle kariyer günleri etkinliklerine katılmaya başladım.
Lise seviyesindeki öğrencilerle neler yapıyorsun?
Aslında yaptıklarım yapmayı planladıklarımın sadece bir kısmı şu anda. Kariyer günlerine katılıp, öğrencilere elimden geldiğince meslekleri, kurumların yapılarını, üniversitede ki bölümlerin iş hayatında hangi rollerle can bulduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bunun dışında bir iki ileri görüşlü eğitim kurumu ile öğrencilerin daha lise yıllarında kendilerini fark etmeleri, tutkuyla bir parçası olabilecekleri alanları bulmaları konusunda kişisel çalışmalar yapmaya hazırlanıyoruz.
Bütün bunlarla uğraşırken P4C Çocuklarla Felsefe Eğitmenliği nerden aklına düştü?
Aslında lisede de tam istediğim geri dönüşleri alamadım çocuklardan. Hala fark etme, kendini bilme, gelişime değişime yakın durma, doğru soru sorma, dikkatle etkin dinleme, merak etme, tutkuyla peşinden gidip soruşturma enerjisi çok düşüktü. Bu öyle bir şey ki Yeşim’cim merak olmadan, doğru soru çıkmıyor, soru sormadan araştırma ve fark etme olmuyor, farkındalık olmadan gelişim olamıyor. Domino etkisi gibi aslında.Çocuklar mevcut eğitim modelinde bilgiyi hep tek taraflı aldıkları bir yerden hayata bakıyorlar. Yani çok ezberci ve hazırcılar. Hepimiz muhakeme tabanlı bir sisteme geçişten bahsediyoruz ama bu öyle bugünden yarına ben yaptım oldu demekle olamıyor biliyorsun. Çocuklar düşünmüyorlar, dinlemiyorlar ve bilgiyi, düşünceyi, fikriüretemiyorlar. Dolayısıyla asla karar almak istemiyorlar.İşte tam ben bu tıkanmışlıkla nasıl baş ederim diye düşünürken bir yandan da deli gibi bu eksik nasıl giderilebilir diye araştırırken P4C ile ilgili bir Instagram reklamı düştü ekrana. Buna çare olabileceğinin hiç farkında olmadan sadece Felsefeye plan kişisel merakımla incelemeye başladım ve işte o ilan dönüm noktası oldu.
Nedir bu P4C – Çocuklar ve Topluluklar için Felsefe bizi biraz aydınlatır mısın? Bugünlerde sıkça duymaya başladığım ve merak ettiğim bir konu bu aslında.
Aslında evet ben şans eseri tanıştım bu öğretim metodu ile ancak şimdiden bu eğitimleri alarak çok doğru bir yola girdiğimi ve farklı yaş grupları ile uygulama yaptıkça ve olumlu geri dönüşleri aldıkçane kadar doğru bir yolda olduğumu anladım.
Aslında P4C 1960’larda Columbia Üniversitesi Felsefe Profesörü Matthew Lipman tarafından ezberci eğitim sistemine karşı Sokratik diyalog yöntemini temel alarak öncelikle öğrenciler için geliştirilmiş, daha sonra topluluklar içinde uygulanır hale gelmiş temelde 5 yaşından itibaren her yaş grubunda rahatlıkla uygulanabilen bir yöntemdir.
Temeli aslında 4C’nin İngilizce açılımlarına karşılık gelen Critical–eleştirel, Creative – yaratıcı, Collaborative–İş birlikçi ve Caring–Özenli düşünmenin geliştirilmesi ve desteklenmesi üzerine kurulan bir öğrenim modeli olan P4C, soruşturan topluluk üyelerinde, çocuklukta aslında hepi-mizde var olan merak ve soruşturma yetisinin kaybolmadan bilişsel, sosyal, duygusal zekâyı des-tekleyecek şekilde uygulanmasını sağlayan harika bir düşünce sistematiği kazandırır.
Pek çoklarımızın bildiği gibi Felsefe ‘Kendini Bilmekle’ başlar. Ve doğru sorulara aranan cevaplarla devam eder. Birey tıpkı başta bahsettiğimiz gençler, öğrenciler gibi kendini yeteri kadar tanımaz ve hedeflerine giden yolu doğru akıl yürütmelerle temellendiremezse işte o tutkunun ışığı parıldayamıyor.
Bu noktada P4C ne kadar çok çocuğa küçük yaşlarda eriştirilebilirsek o kadar çok düşünen, doğru soru sorabilen, etkin ve özenli dinleyebilen dolayısı ile fikrinin, düşüncesinin altını doğru argümantasyonla besleyip geliştirebilen, ve o oranda da özgüveni, hedef odaklılığı, aklı, analitik zekâsı ve İletişim gücü gelişmiş bir nesil yetişmesine fayda sağlamış oluruz.
Evet, hep felsefe Atölyesi denince insanlar önce bir parçası olmaktan çekiniyor galiba.Oturup çocuklarla felsefe tarihini, filozofları konuşacağımızı zannediyorlar sanırım.Oysaki ben felsefeci değilim ve işin o kısmı benim alanım değil. Ben sadece bu eğitimsayesinde temel felsefe dalları ve savunucusu olan büyük filozofları inceledikten sonrasoruşturmanın derinleşmesini sağlayacak kaldıraç sorularla soruşturan topluluğadüşünme çalışması ve felsefe yaptırabilmenin yollarını öğrendim.
Bunu aslında toplulukla bir çember oluşturarak seçilen uyaran üzerinden, uyaranınilintili olduğu felsefi kavramı soruşturarak felsefe yapmaya ama safsata yapmamayaözen gösteriyoruz. Basitçe söylemek gerekirse uyaran dediğimiz bir hikâye, bir mit, masal, klip, anime, şiir ya da sanat eseri üzerinden ilintili olan felsefi kavramı topluluğa doğru soruları yönelterek başlattığımız soruşturmada, hep birlikte iş birliği içerisinde karşıt görüşler ve çatışmalar üzerinden 4C ile birlikte düşünüyor ve düşüncemizi ifade ederken kavramlara giden yolda felsefe yapmayı hedefliyoruz. Ve eğitimlerde de bizesıkça söylendiği gibi zihnimizde başladığımızdan daha çok soru ile soruşturmayı tamamlıyoruz.
Covid-19 ile birlikte uygulama da düzenleme yapman gerekti herhalde. Zor olmadı mı?
Evet bugünlerde Covid-19sebebi ile bende herkes gibi yeni bir düzene adapte olmak zorumda kaldım.Soruşturmalarımızı onlineyapabiliyoruz ve çember olamıyoruz. Aslında ben bu işte daha çok yeni olduğum ve bebek adımları ile ilerlediğim için başlangıçta dijital ortamda yapmaktan ötürü çok tedirgin oldum ama çocuklar okuldan alışık oldukları bir çalışma şekli olduğu için hızlıca adapte oldular. Sorun olmadı.
Çocuklar nasıl tepki veriyorlar peki bu çalışmalara?
Su gibi. Gerçekten her anlamda su gibi. Hem doğal, hem akıcı hem de birkaç uygulamadan sonra ihtiyaçmış gibi hissederek tepki veriyorlar. Hem keyfine varıp, hem düşünerek. Yeşim galiba çocuklarımız fikirlerinin dinlenmesine, önem verilmesine, kendi yaşıtları ile birlikte doğru yanlış kaygısı olmadan birlikte düşünüp, kâh birbirlerinin fikrine katılıp, kâh farklı görüşler ortaya atarakama her koşulda özenli ve güvenli bir ortamda seslerini duyurmaya çok ihtiyaç duyuyorlar ve bu atölyeleri değerli buluyorlar.
Sen kendi mesleğini devam ettirirken Üniversite öğrencilerini bilinçlendirmek ve daha Mutlu profesyoneller olarak hayata atılmalarını sağlamak amacı ile sosyal sorumluluk tadında işler yaptın hep Doruk, P4C ile ilgili benzer planların var mı?
Olmaz mı planlarım ve kocaman hayallerim var aslında. Ben uzun bir süredir üniversiteler, liseler ile bir şeyler yapmaya çalışırken bir yandan da kardeş okullar portalı sayesinde tanıştığım Çanakkale Çan Ortaokulu öğretmenlerinden birisinin ve bölge muhtarlarının yardımı ile bir grup kaynaştırma köy okulunun öğrencilerine her türlü yardımı ulaştırma konusunda vesile olmaya çalışıyorum. Batı diyoruz, daha gelişmiş olmasını bekliyoruz ama inanın köy okulları orada da çok eksik maalesef. En büyük hayalim, ayda en az 2-3 kere oradaki çocuklarımızla bu çalışmaları yapabilir hale gelebilmek. Şu anda çocuklarda teknolojik donanım olmadığı için online bir uygulama yapabilmek mümkün değil ama inşallah yasaklar kalkıp hayatlar tekrar normale döndüğünde hayalim aylık bir program dâhilinde o çocukları ziyaret ederek onlarında düşünme, öğrenme ve gelişme hakkını kendilerine teslim etmek. Kim bilir belki Ege ile başlar birlikte Tüm yurdum çocuklarına erişip, yüreklerini, zihinlerini özgürleştirmelerine vesile oluruz.
Yeşim’cim bu harika fırsatı bana verdiğin için sana çok çok teşekkür ederim. Son olarak izninle annelere ve babalara son bir sözüm var; lütfen çocuklarınıza güvenin, isteklerine, kararlarına, iç seslerine güvenin, yeteneklerini fark edin, kararlarına, kimliklerine saygı duyarak yollarına ışık tutun ama onlar adına kararlar vererek yürüyecekleri yolu steril hale getirmeyin. Onlar sizin yavrularınız olabilir ama lütfen bağımsız bireyler olmalarına izin verin.
Tüm felsefe severler, anneler babalar, öğrenciler, gençler,geleceğimizi şekillendirecek genç yetenekler bana Instagram dndanismanlik, dorukcaglayan hesabından ulaşabilirsiniz. Birlikten kuvvet doğar. İnanıyorum ki her elimizi uzattığımız yürekle Atamızın yolu olan yolumuz, yarınımız daha da çok ışıldayacak. Sevgiyle, sağlıkla biraz daha lütfen evde kalın.
Yorum yok