Çağdaş Sanat Fotoğrafçılığı ve Sanatçıları Bölüm 3

 Avangart sanat, kavramsal sanat, soyut sanat vb. savaş sonrası modernist toplumu eleştiren sanat akımlarının da etkisi ile, her disiplinde olduğu gibi fotoğraf sanatı da yeni bir anlatım dilinin arayışına girer. Bu yolda, özellikle postmodern dönemlerde fotoğraf sanatı, gerçekliği aktarmak yerine onun yeniden inşası peşinden koşar. Bunun için ilk dönemlerde yaptığı gibi, farklı disiplinlerden referanslar arar. Resim, edebiyat, tiyatro ya da mitolojiden olduğu kadar, sinema, basın, televizyon gibi, kitle iletişimine yönelik alanlardan referansları da anlatısının içerisine katar. Fotoğraf sanatının gerçekliği yeniden inşa etmesindeki amaç, sadece sanat alanında kazandığı prestijli yeri korumak amaçlı değildir. İlk arayışı, kendi biçimsel özellikleri itibarıyla izleyeninin kayıtsız olarak kabul ettiği “gerçeklik” olgusu üzerinden, ele almış olduğu konuyu irdelemektir. Önemli diğer bir arayış ise, referans olarak aldığı diğer kitle iletişim araçlarının yaratmış olduğu yeni dillerin kodlamaları üzerinden farklı sorgulamalar başlatabilmekti.

Tanımanız gereken çağdaş fotoğraf sanatçıları…

Amerikalı moda fotoğrafçısı Richard Avedon, kamerasını modelleri yalnızca şık giysilerle yakalamak için değil, aynı zamanda hikâyeler anlatmak ve birtakım duygular uyandırmak için kullandı. Marilyn Monroe gibi ünlülerin derin duygularını açığa vuran minimalist ve büyük ölçekli portrelerinden model Dovima’yı stüdyodan sirke taşımaya dek genişleyen işleri endüstri için devrim niteliğindeydi.

Diane Arbus un ötekileştirilmiş insanlara odaklanan işleri, çirkin ya da kusurlu bulunanlara bir ses oldu. Sirkte çalışanlar, cüceler, nüdistler ve trans bireyler onun sürreal addedilen işlerinin konularını oluşturuyordu.

Belgesel fotoğrafçısı kabul edilse de işlerine sanatsal unsurlar her zaman mevcuttu, nitekim hayattayken başarıya da ulaştı. 1967’de New York’ta bulunan MoMA’daki bir sergiye katıldı. Hem MoMA hem de Metropolitan Sanat Müzesi, birkaç fotoğrafını koleksiyonları için aldı. 1972’de, yani öldükten bir yıl sonra, Venedik Bienali’nde fotoğrafı sergilenen ilk fotoğrafçı oldu.

Robert Mapplethorpe fotoğrafçılığı ilk etapta kolaj sanatına görsel dahil etmek üzere kullandı. Daha sonradan kamerayı eline almaya ve onu mesajını aktarmak üzere bir sanatsal araç olarak kullanmaya başladı. 1970’lerde New York’taki çalışmaları, yeraltı BDSM sahnesini ve homoerotik eğilimlerini gözler önüne serme biçimi üzerinden tartışmalar yarattı.

1980’lerde işleri natürmorta ve klasik sanattan ilham almış gibi görünen heykelvari nü modellere odaklanmaya evrildi. Ayrıca fotoğraf koleksiyonuna başlamak üzere resim koleksiyonunu satan hayırsever ortağı Sam Wagstaff’ın bir güzel sanat olarak fotoğrafçılık sevgisine ilham olma konusunda son derece faydalıydı. Sonradan bu koleksiyon rivayete göre 5 milyon dolara J. Paul Getty Müzesi’ne satıldı.

İlk kişisel sergisini 1973’te gerçekleştiren Nan Goldin, kamerasını hep sevdiklerinin hayatını belgelemek üzere kullandı, özellikle de LGBT topluluğuna odaklandı. Yargılamaksızın çektiği fotoğraflar, drag queen’lerden uyuşturucu bağımlılarına kadar herkese yönelik görsellerle hayatın saf bir tasvirini yaptı.

Goldin’in işleri genellikle arkada müziğin eşlik ettiği slayt gösterileriyle sunuluyor, tıpkı ilk defa Whitney Amerikan Sanat Müzesi’nde gösterilen en meşhur işi “The Ballad of Sexual Dependency” (Cinsel Bağımlılığa Ağıt) gibi. 1979 ve 1986 arasında Goldin’in Bowery mahallesinde çekilmiş fotoğraflardan oluşan çalışması, Stonewall sonrası New York’ta eroin bağımlılığının ve eşcinsel kültürünün gözü kara bir tasviriydi.

Kanadalı fotoğrafçı Jeff Wall, büyük ölçekli fotoğrafik tablolarıyla tanınıyor. İlk işleri Velázquez ve Manet gibi sanat tarihinin büyük ressamlarından ilham alırken kompozisyonlarında onların işlerine incelikli referanslarda bulunuyor.

Wall’un çalışmaları, fotoğrafın nasıl manipüle edilebileceği üzerine deneysel çalışmalar yapmaya başlayınca evrim geçirdi. “Milk” adlı çalışması görünüşte alelâde ve gerçekçi imgelerken aslında sinemasal bir etki yaratması için profesyonel olmayan oyuncular tarafından tekrar canlandırılan olaylar. 1990’lardan bu yana Wall gittikçe dijital manipülasyonla ilgilenmeye, nihai bir mürekkep kompozisyonun içine çoklu görseller eklemeye başladı.Sanat Yazarı ve Güzel Sanatlar Fotografçısı Yüksel Özen, Aralık 2020

Yorum yok

Yorum Yazın