Çağdaş Sanat Fotoğrafçılığı ve Sanatçıları Bölüm 2

Sanat fotoğrafçılığı, daha ziyade sahneleri manipülasyon olmadan kayıt altına alan foto muhabirliği gibi belgesel fotoğrafçılık türünün karşısında duruyor gibi görünüyor. Sanat fotoğrafçıları, fotoğrafı başlı başına ya da diğer çalışmalarıyla kolajladıkları bir mecra olarak kullanıyorlar.

Dolayısıyla sanat fotoğrafçılığı, kamerayı nasıl kullandığımızı düşündüğümüzde aklımıza gelenden daha farklı çalışıyor. Çoğu amatör fotoğrafçı, kamerasını sanatsal bir motivasyon olmaksızın önemli olayları belgelemek ve anılarını kayıt altına almak için kullanıyor. Sanat fotoğrafçılığının ayırt edici özelliklerinden biri, bir nesneyi veya özneyi kaydetmenin asıl amaç olmaması. Fotoğraf sanatçıları, fotoğrafı hayal güçlerini göstermek ve sanatsal bir söylem kurmak için kullanıyor.

Ansel Adams bir zamanlar şunu söylemişti: “Sanat gerçekliğin denetimini imler, zira gerçekliğin başlı başına hiçbir estetik anlayışı yoktur. Bazı denetimler uygulandığında, fotoğrafçılık sanata dönüşür.” Adams, sanatçıların tarih boyunca amaçlarına ulaşmak için gerçekliği nasıl manipüle ettiklerinden söz ediyor. Örneğin, klasik manzara ressamları bile tam olarak önlerinde gördüklerini çizmiyor. Birçoğu vermek istedikleri mesajdan uzaklaştıran unsurları usulca ekliyor ya da çıkarıyor ya da Monet gibi bir ruh hâlini yansıtmak için ışık ve renkle çalışıyor.

   Tanımanız gereken çağdaş fotoğraf sanatçıları

Fotoğrafçılığın bir sanat dalı olarak kabul edilmediği zamanları tahayyül etmek zor olsa da 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında durum böyleydi. Alfred Stieglitz ve diğer modernist fotoğrafçılara, fotoğrafçılığın bir güzel sanat dalı olarak değerlendirmesi konusundaki çabaları için teşekkür edebiliriz. Özellikle Stieglitz 19. yüzyılın sonlarında bu fikri savunuyordu, hatta konuyla ilgili bir makale de yayımlamıştı.

Bir diğer kilometre taşı, 20. yüzyılın başlarında Stieglitz’in fotoğraflarının Mary Cassatt ve James McNeill Whistler gibi sanatçıların resimlerinin yanında sergilenmesiydi. Modern Sanatın Özel Gösterimi (Special Exhibition of Contemporary Art) adını taşıyan ve Ulusal Sanat Kulübü (National Arts Club) tarafından düzenlenen serginin, ABD’de fotoğrafçılar ile ressamlara eşit paye veren ilk büyük sergi olduğu düşünülüyor.

Sonradan Stieglitz ve eşi Georgia O’Keefe, fotoğrafçılığın müze koleksiyonlarına girmesini sağladılar, ki bu da fotoğrafın bir sanat dalı olarak muamele görmediği dönemde çok değerliydi. Esasında Stieglitz’in Boston Güzel Sanatlar Müzesi’ne bağışladığı 27 fotoğraf, bir büyük müze tarafından kalıcı koleksiyona kabul edilen ilk fotoğraflardı.

ABD’li fotoğrafçı Paul Strand, fotoğrafçılığın bir sanat olarak tanıtılması konusunda fazlasıyla aktifti. Hatta Stieglitz onun işlerini galerisinde sergilemiş ve Camera Work adlı yayınında onun fotoğrafçılığı üzerine yazmıştı. Strand, kamerasını imgelerinde çoğunlukla soyutlamayı yakalamak üzere deneysel kullandı. Ressamlara ve heykeltıraşlara yakın fikirleri benimseyerek bunları fotoğrafa uyarladı. Sonradan fotoğrafçılığın sosyal değişim ve reform için nasıl kullanabileceğine odaklandı, ancak sanatsal bakışını 60 yılı aşkın kariyeri boyunca korudu.

Dada ve Sürrealism hareketlerine önemli katkılarda bulunan Man Ray’in işleri birçok mecraya taştı. İkisine de eşit değer verirken resim ve fotoğraf arasında pürüzsüzce hareket etme kabiliyeti, fotoğrafın bir güzel sanat dalı olarak kabul edilmesine yardımcı oldu. Gerçekten de, Man Ray’in sanatsal gözü, portre ve moda fotoğrafçılığında uzmanlaştığı ticari işlerini büyük ölçüde canlandırdı. Ayrıca bir ifade biçimi olarak fotogramlar üzerinde deneysel çalışmalar yaptı.

Manzara fotoğrafçılığına ilişkin hiçbir tartışma, efsanevi Ansel Adams’ı dahil etmeden sona eremez. Bir fotoğrafçı ve çevreci olarak sürdürdüğü siyah-beyaz fotoğrafçılık, birçok farklı türün güzel sanat kabul edilebileceğini gösteriyor.

Adams’ın titiz kompozisyonları ve bakanların manzaraya yönelik farklı bir açı yakalamalarını sağlayan becerisi, fotoğrafı yukarıya taşıyor. Bu fotoğraflar, doğa fotoğrafçılığının muhafaza etme işlevinin yanı sıra yüksek sanat olarak da değerinin olduğunu kanıtlıyor.Günümüzde bienallerde, sanat fuarlarında, sanat galerilerinde ve müzelerde gördüğümüz renkli ya da siyah-beyaz fotoğraflar, görsel çekicilikleri ve satış anlamındaki başarılarıyla, resimlerle başa baş gidiyor. Bu bağlamda fotoğraflar sanat izleyicilere, “sanat yapıtı” olmaklıkla sunuluyor ve alıcılar tarafından da böyle kabul görüyor. 1960’ların bazı sanatçılarının, çağdaş sanat içerisine fotoğrafı dahil ederken taşıdıkları radikal fikirler neydi ve hedef kitleleri kimlerdi? Bu önemli soru üzerinden Vito Acconci, Victor Burgin, Dan Graham, Bruce Nauman, Hans Haacke ve daha birçok ismin bu eksendeki işlerini değerlendirmek olasıdır. Bu sanatçılar imge üreten bir yarı-mekanik aracı, biricik ve özgün sıfatlarıyla tanımlanan sanat nesnesinin  konumu ve statüsünü sorgulamada kullanmışlardır

Sanat fotoğrafçılığının karşısına kavramsal sanatın fotoğraf kullanımı, fotoğrafın net ve basit, amatörce ve şipşak görüntü alma niteliklerini sahiplenerek, konumlanıyordu. Müzeler fotoğrafların içerdiği ustalık ve üretimlerin orijinalliği nitelikleriyle, mükellif odaklı bir sunumu metalaştırıp, sergileme stratejilerini geliştiriyorlardı. İşte aynı dönemlerde bazı sanatçılar fotoğraflarla oluşturdukları dokümanları, herhangi bir kimsenin üretebileceği bir formatı işaret ederek, tarafsız bir araç kullanımı biçiminde oluşturup, sunuyordu. Şu rahatlıkla söylenebilir: Kavramsal sanat, fotoğrafın işlevsel ve anti-estetik karakterini benimsemişti.                                                       

Sanat Yazarı ve Güzel Sanatlar Fotografçısı Yüksel Özen, Aralık 2020                                                       

Yorum yok

Yorum Yazın