23 Eyl “Bir Ada Bir Adamı Nasıl Ressam Yapar? ” Cemil Onay ile röportajdaydık!
Gözlerimi kapatıp gitmek istediğim tek yerin bir ada olması benim ironim. Yıllardır en sevdiğim ve hep olmak istediğim tek yer var benim için. Hiç vazgeçmediğim, ne kadar bozulsa da, eski hali olmasa da her haliyle beni büyüleyen ve orada olmaktan mutlu olduğum yer BOZCAADA…
Belki çocukluk hallerim, belki hayatımda en önemli kararları aldığım yer belki de çok şey. Dünya da onca yer varken neden küçücük bir adaya sıkışıp kalmayı ister insan ?
Hayat başka akıyor Bozcaada’da . Sadelik, sükunet ve sessizlik.. Kısa, özet, net..
Bu güzel Ada’yı her yıl güzelleştiren biri var : Cemil Onay
Kendisini ilk Rengigül Sanat Galerisi’nde bir sergide görmüştüm çok eski zamanlarda. “Ada’nın resim öğretmeni Cemil Onay çok güzel resimler yapıyor” dediklerinde merak etmiştim. Sergi ortamında tanışmanın ötesine gitmedi hiç tanışıklık. Son iki yıldır da iki kez röportaj için yazıştık. Eşi Hafize Hanım sağ olsun organize etmeye çalıştı. Olmadı , olamadı. Ada’dayken ben uğradım Cemil Onay Noktasına yine Hafize Hanım ile ayak üstü sohbet ettik ama Cemil Bey ile bir türlü denk gelemedik. Yüz yüze oturup sohbet edemedik. Sonra benim yolum Beliz ve Efe Acar’la (Bozcaada Underground) kesişti. Ada’da olduğum sürece onlarda bizi bir araya getirmeye çalıştı. Biz yine bir araya gelemedik. Ama pes etmedim ve yazılıda olsa, uzaktan da olsa “Cemil Onay” ile aşağıda okuyacağınız satırlar ortaya çıktı.
Bazı yerler, bazı isimlerle özdeşleşir. Can Yücel Datça, Halikarnas Balıkçısı Bodrum, İstanbul; Yahya Kemal ve Orhan Veli Kanık’ın dizelerinde anlam bulur. Burgazada’da Saik Faik’i hatırlarız. Bozcaada için de bu isim “Cemil Onay” benim için. Yıllardır sanata ve sanatçıya değer veren 600 nüfuslu Ada’nın her sokağında Cemil Onay’ın izlerine rastlamak mümkün. Her yıl farklı duygularla dolaştığım sokaklarda onun eserlerine rastlıyor ve fotoğraflıyorum. Kaldı ki sırf Cemil Onay’ın eserlerinin önünde “özçekim” yapmak için Ada’ya gidenler var. Ada’ya ellerinde yapılacaklar listesiyle gelen çok kişinin #cemilonay eserlerini araması boşuna değil. Velhasıl sanatına ve bıraktığı eserlere hayranım. Onun boyadığı her duvar, her taş değerli benim için.
Benim kadar keyif alırsınız umarım satırlardan.
Bozcaada’ya, Cemil – Hafize Onay’a , Beliz ve Efe Acar’a ve röportajda adı geçen tüm güzel insanlara teşekkürlerimle..
Cemil Onay’a instagram ve facebook sayfasından ulaşabilirsiniz.
YSM
Sosyal medyada “Bozcaada ” etiketiyle arama yaptığınız da en çok sizin eserleriniz önünde çekilen fotoğraflar çıkıyor. Tuvalleri bırakıp duvarları, kapıları ve her yeri boyamak nereden aklınıza düştü ?
2015 yazında Bozcaada hakkında en çok paylaşılan fotoğraf göz kırpan kızmış. O resim aslında önünden geçip belki de göremeyeceğiniz bir noktada. Diğer duvar resimlerimde öyle. Sanatı göze sokmayı sevmiyorum. Göz kırpan kız dört mevsim saçları değişen bir portre. Ekimde kırmızı saçlı olacak. Yapma sebebimde esprisi de bu. Benden kat kat fazla tanınmış bu kız. Hatta sırf bu kızın önünde fotoğraf çektirmek için ada ya gelenler olduğunu duydum. Gençlerin altına yazdığı yazılar hoşuma gidiyor Duvarları boyuyorum ama tuvalleri bırakmadım. 1998 den bu yana Bozcaada’da ve yurt dışında sergiler açıyorum. Ada zaten güzel. Ben sadece hafif bir allık sürüyorum.
Sizi tanıdığımda yıl 2002 ‘ydi. Resim öğretmeni olarak geldiğiniz bu Ada’da simge olmak nasıl bir duygu?
Bu yaz Armagrandi sanat galerisinde -Masallar- isimli resim sergimde adanın hayvanlarını bitkilerini ve bence özne olmuş isimlerini sayıp –masal değildir de nedir? diye bitirdiğim bir metin yazmıştım ve açılışta sevgili arkadaşım Anıl KURTULDU çok güzel okumuştu. Simgeden çok adanın öznelerinden biriyim.Bununla gurur duyuyorum 19 yıldır da resim öğretmeniyim. Öğrencilerim çok yetenekli ve akıllı. Onları çok seviyorum.
2004 yılına ait bir yazımda :“Geçmişinden getirdiğin efsanelerle denizleri kıskanan tanrıçalar gibisin yine. Yanağında bir tutam saç gözlerin yarı aralık. Nefesin rüzgar gibi; bir ılık bir soğuk. Ansızın ürpertiyor dokunuşların. Gözümü açtığımda karanlık sert kayanın üzerinde buluyorum kendimi. Arkadaşlarım sokak kedileri. Birisi açlıktan miyavlıyor elimdeki biraya mırıl mırıl. Diğeri kavgaya tutuşmuş azman aslan. Boş bir salıncakta sallanan geçmişin kız çocuğu bugünün geleceği. Gökyüzü yere indi sanki. Önümden geçen yabancı(mı) sana ne bu halimden ! Benim hikayemde senin yerin ne…” diye sormuştum Bozcaada’ya. Sizin hikayenizde Bozcaada’nın yeri nedir?
Bozcaada ressamı etiketini almamdan bahsedecek olursak Rengigül sanat galerisi ve galeri sahibesi Özcan GERMİYANOĞLU ‘n dan bahsetmezsek olmaz. Bende çok emeği var. 1998 yılında Rengigül galeri de açtığım –denemeler- kış sergisi çok sattı ve hepsini boya ,fırça ,tuvale yatırdım . Bozcaada ressamı süreci o zaman başladı. Sonra -tuvalden esen rüzgar- rüzgarı boyayan adam, adayı boyayan adam- gibi isimler aldım.
Bozcaada her insanın imge dünyasını zenginleştirebilecek en güzel yer. Doğası, insanları, hayvanlarıyla yetişkin lunaparkı. Her koyunda , her sokağında her mekanında resim yaptım.
“Bir adada dünya yaratırsın ya da dünyayı ıssız bir adaya çevirirsin.” Cemil Onay
Bozcaada Underground’ la bu yaz yaptığımız söyleşide ‘’Bir ada bir adamı nasıl ressam yapar en iyi örneği benim herhalde ‘’ demiştim sanırım bu her şeyi özetliyor. Beliz ve Efe Acar’la da (Bozcaada Underground) benim işlerimin, sanata daha kolay ve ucuz ulaşılmasını sağlamak için tıpkıbasım ve çeşitli ürünler üzerine basımlarını yapmayı düşünüyoruz.
Rüzgar, Ada, Gri, Kadınlar, Kale, Deniz, Yüzler, Kargalar ve girdaplar ve daha fazlası. Cemil Onay’ı “Ada Ressamı” yapan detaylar neler, nelerden ilham alıyorsunuz?
2007 yılında Worpswede ‘de (Bremen) açtığım –bakışaçısı- isimli sergimde küratörlüğümü üstlenen Horst R. Fleiner açılış konuşmasında koyu yeşil ve bordoyu karıştırıp beyazla açarak oluşturduğum griye “Cemil Onay grisi “ dedi. Bu griyi çok seviyorum. Bu soruyu sanırım –masallar – sergimin açılış metnini okuyunca anlatmış olacağım.
Adam yetişkin lunaparkı ıssız bir adaya düşmüş.
-düş
bir varmış bir yokmuş….
Rüzgardan sekolinlere, balıkçı kayıklarına,
Rüzgar güllerinden dönme dolaplara
ve denizatı karıncalara binmiş.
Cennette olduğunu anlayan adam
-hinmiş
Ama bir yanı çocukmuş.
Bir karganın sırtında gezinmiş.
Martı sesleriyle
En ücra koyunun koynunda ayılmış.
Küçük bir kız çocuğunun ve yaşlı bağ işçisinin
gözleriyle gördüğü- O her renk rüzgar
Resim olmuş, cisim olmuş, biçim olmuş.
Rüzgârdan Poseidon un atı -bin esin olmuş.
Binmiş o ata…
Her sahili başka bir ülkeye benzeyen o yer – Oradakiler- zaten masalmış…
Kirpinin burnu, arsız ada kedileri, cimcime oğlaklar, tavşanın kulakları, Çığırtkan martılar, Mor kanatlı Kargalar,misafir pelikan.
Her mevsim her renk bağlar….
anemonlar, amarandalar, ada kekikleri, iğde kokuları, zakkumlar, sardunyalar, şarap fıçıları, balıkçı tekneleri , denizfenerleri , Değirmen kalıntıları, pırpırlar….
Lütfü Amca – Kanavuç- Deli Şükrü Amca – Kör Andon –Ersin Abi – Dimitri- Zühtü Feray- Fahri Amca – Aydın Aksu – Simyon – Özcan Hanım, Toto Metin – Uzun Muzaffer – Diler – ismi bilinmeyenler-Nişan Abi. Eti ve Yayla – ve Hristomo Kutufo -Yakar Kaptan -Piyanist Ayten Hanım , Hiko Dayı…. Masal değildir de nedir?
Bozcaada’da sizin eserlerinizin izini sürmek ve nerede ne zaman karşıma ne çıkacağını bilmemek güzel bir duygu. Peki siz bizim kadar bu resimlerden keyif alıyor musunuz? Yoksa sizin için sadece Ada’ya bırakılmış izler mi bunlar?
Keyif alıyorum. Ada’ya gelen konuklar bazen bana resimlerinin yerini soruyorlar telaşlı. Tarif ediyorum benim işim olduğunu söylemeden. Önünden geçerken övgüler duyuyorum. Her bir duvar resmimin benden tanınmış olma hali, bu gizem hoşuma gidiyor. Bazen karşısına geçip Vasilakiyle beraber uzun uzun izliyorum. Hepsinin bir hikâyesi var bende. Dionysos duvar resminde üzüm salkımının üstünde küçük bir boru var. O duvarın arkası Çamlıbağ ‘ın mahzeni. Fermentasyon zamanı bazen onlarca litre şarap taşıyor.Resim o zaman kavramsal bir hale geliyor. Karga kanatlarında hem arkadaşlarım kargalara hem Beşiktaş a gönderme var. Göz kırpan kız her mevsim kuaföre gidiyor. Özçekim zamanımızın bir gerçeği. Neye dokunsam fotoğraflık oluyor. Sebebini bilmiyorum. Önümüzdeki yaz en az üç duvarı daha boyayacağım.
“Resim yapmasaydım delirecektim”
Sizin için “Kandinsky hayranı ve Der Blaue Reiter (Mavi Binici) hareketinden beslenen ve sanatın sebebi olarak içsel gereklilik tavrını benimsiyor ” şeklinde yorumlar okudum. Günümüzde de bu devam ediyor mu? Yeni takip ettiğiniz beğendiğiniz sanatçılar var mı?
1990 yılında Resim öğrencisiyken manifestolarını okuduğumda çok etkilenmiştim. Sait FAİK’in ‘’yazmasaydım delirecektim’’ sözüyle aynı ruhu taşıyorlar Kandinsky ve Franz Marc.
Çizmesem, boyamasam delirirdim herhalde. Resim benim için içsel gereklilik. Bu ruhu taşıyorum. Mavi Binici akımını renk ve desen olarak 1997 yılında bıraktım. Çünkü kendime ait renklerim biçimlerim oluştu.
Bozcaada sanatçı nüfusu açısından en çok ressamların bulunduğu bir yer aynı zamanda. Bu eleştiri ihtiyacını karşılamak için önemli bir avantaj. Yazın ayağımıza kadar güzel sergiler geliyor. Hepsini beğeniyorum.Fakat şu aşamada imza dahi atmadan resmim tanınıyorken hayranlıkla takip ettiğim ,esinlendiğim bir ressam yok.
“Rüzgarın dokunuşunu yüzümde hissedemedikten sonra kanatlar ne işe yarar?” demiştim yine biz yazımda (2000 ) Siz “Rüzgarı hisseder, ama çizemeyiz ” diyorsunuz. Ama rüzgarın hissettirdiklerini çiziyorsunuz. ” Nasıl oluyorda oluyor bu?
Rüzgarlı ada : Bozcaada bu imgeyi bulmam kaçınılmazdı. Beni ayıltan poyraza ayıp olurdu en başta. Portrelerimden de rüzgar geçer benim. Bir balıkçının yitik aşkının yeli eser bazen. Worswede sergimin ertesi günü Weser Kurier gazetesi bana yarım sayfasını ayırdı. Başlık şöyleydi -Cemil Onay; rüzgarı boyayan adam. Rüzgarı hisseder ama çizemeyiz genel bir laftı . Çizilmesi zor anlamında. Hayatında ilk kez sergi açılışına gelen yaşlı bir bağ işçisinin lafı bu.
-hocam adamızın rüzgarını çizmişsin.
O söz Almanyada manşet oldu. Rüzgar daha sonra Frankfurt , Toronto ,Girona Wiyana’ya sergiler olarak esti.
Bozcaada yazın çok güzel ama kışları az insan, çok rüzgar, karayla irtibat kesiliyor. Bu durumla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Bozcaada kışında güzeldir. Şehir insanın trafikte geçirdiği zamanı resim, seramik ve heykel yaparak geçiriyorum. Güvenli,Huzurlu. Ben sonbaharını ve baharını yazdan çok seviyorum. Aslında turizm nedeniyle adayı sadece yazın kullananlardan kıskanıyorum da az. Benim gibi düşünenlerde bir hayli fazla. Boyalarım fırçalarım tuvallerim kargoyla geliyor o zaman bence sorun yok. Sağlıkla ilgili kaygıları olanları anlıyorum. Ben kaygılanmıyorum. Adanın bize kalması , biz bize kalma halini seviyorum.
Yakın gelecekte İstanbul’da serginizi ya da eserlerinizi görecek miyiz?
En son 2009 yılında Teşvikiye de Artpoint galeri de –kır düğünü- isimli Bozcaada resimlerinden oluşan bir sergi açmıştım. Bozcaada aşığı İstanbulların ilgisinden ve sonuçtan memnun kaldım. Geçen kış bu resimleri Bozcaada’ya gelemeyenlerinde görmeye hakkı var diyen bir koleksiyonerim beni ikna etti.
2017 Baharında Beyoğlu ya da Teşvikiye de bir sergi planlıyorum. Galerilerle anlaşma aşamasındayız.
Eskicibozcaada arkadaşımdır. Vintage, Retro eşyalara, mobilyalara resim yapıyorum –meta- isimli kullanılabilir eşyalara yaptığım resimlerden oluşan bir sergiyi daha sonraki yıllarda açmayı planlıyoruz.
Cemil Onay 18 Eylül 2016 Bozcaada
“Bazen sevdiği ve artık #CemilOnay grisi denilen rengi çok sulandırıp sıçratıyor fon atılmış tuvallere, sonra poyraza çıkıyor.. Yaşlı bağ işçileriyle, sarhoşlarla, balıkçılarla, kargalar ve kedilerle sohbet ediyor.. Sonra tuvallerinin başına veya gözüne kestirdiği ada sokaklarına dönüyor.. Konuyu lekeler, renkler ve o an hissettikleri belirliyor. Bazen fon figürü ortaya çıkarıyor, bazen de figür fonu.. O kadının suni teneffüsü olmasa kurtulamayacak, resim yapmasa delirip, hayata tutunamayacaktı! Sergiler hariç, hemen hemen adanın tüm sokaklarında, ‘içsel gereklilik’ diye tarif ettiği @cemilonay resimlerine rastlamanız mümkün.. ” Kürşat Okutmuş
CEMİL ONAY KİMDİR?
Adım Cemil Onay. 10 Kasım 1967 doğumluyum. Bozcaada’da yaşıyorum. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü mezunuyum. Resim yapmaya her yalnız ve mutlu çocuk gibi 5 yaşımda tembel büyüklerimin defterlerinden kalan sayfalara, yine onlardan arta kalan kalemlerle resim yapmaya başladım. Kendi öykülerime, masallarıma, kişiler ve yerler çizerek oyun oynayarak… Gerçeği söylemek gerekirse resimden önce çamurla başladı her şey biçim ve form olarak. Balıkesir’de inşaatlara gelen dere kumlarında çok güzel kil çıkardı. Onlardan kendime ve diğer çocuklara yaptığım oyuncaklar, desenimi ve bakışımı algımı biçimlendiren ilk şeylerdi. Resim yaparken aksine bütün etkilerden kurtulup içime dönüyorum. Biriktirdiğimi –ki biriktirmek maksatlı değildiler- meditasyon yapar gibi renkleri -lekeleri- savurarak, düşünmekten ve bana öğretilen bir çok estetik kaygıdan kaçarak resim yapıyorum. Tüm baktıklarımdan arda kalan değil de özetini, hissettiklerimi, zaman zaman sinirimi, çoğu zamanda içimde kalmış –şımaramamış-çocuğu- oyunları, saflığı düşünüyorum. Bozcaada, öğretmen olmam, aşk… Hepsinden saflık ve yaratıcılık üzerine birçok şey öğreniyorum. Hayranlık ve coşkuyla resimlerini izlediğim tüm dışavurumcuların renkleri lekeleri desenleri ve Bukowsky’den Herman Hess’e, Orhan Veli’den Cemal Süreya’ya kadar her şeyden, doğanın bana verdiği her akıldan esinleniyorum. Ama en çok rüzgardan esinlenirim. İlham aldığım kişiler ise Rahmetli babam Yusuf Onay ve sunni teneffüsle beni ölmekten kurtaran kadın.
Eskiz çizmem. Çizdiğim her şeyi çerçeveler satarım. Çok güzelse kendime saklarım. Bazen sabaha kadar resim yapıyorum. 4-5 yaşında çocuklara boya, fırça, tuval veriyorum onlar da oynuyorlar. Bazen sevdiğim ve artık Cemil Onay grisi denilen rengi çok sulandırıp sıçratıyorum fon atılmış tuvallere, sonra poyraza çıkıyorum. Yaşlı bağ işçileriyle, sarhoşlarla, balıkçılarla, kargalar ve kedilerle sohbet ediyorum. Dönüyorum tuvallerin başına. Konuyu lekeler –renkler- o an hissettiklerim belirliyor. Bazen fon figürü ortaya çıkarıyor, bazen de figür fonu. “İçsel gereklilik” ve “Resim yapmasaydım delirecektim” bu ikisi de benim bu hayattaki mottomu çok güzel anlatıyor.
Bu işteki dönüm noktam Bozcaada’dır. Bir insanın imge dünyasını bu kadar zenginleştirebilecek başka bir yer olduğunu düşünmüyorum. Çalışmalarım daha çok portre ve figür. Bozcaada’dan sonra 2000’li yıllarda rüzgarlı peyzajlar hayatıma girdi. Sonra o rüzgar figür ve portreye. Genel olarak tuval üzerine akrilik çalışan bir ressamım desem de denizin lodos rüzgarıyla getirdiği tahtalarla yaptığım heykeller, eşyalara yaptığım resimler ve seramikler haz aldığım çalışmalardandır. Bellydance, Şarap Tadım Günleri gibi performans çalışmalarıma yenilerini de eklemeyi düşünüyorum.
İleride yapmak istediğimi şu sözlerle anlatabilirim: “Tanrı’nın çocuklara verdiği en büyük ayrıcalık oyunlarını ciddiye almalarıdır. Oyuna devam edeceğim.”
Yorum yok