Belgeseller Selçuk Metin’den sorulur!

Hayat her zaman siz plan yaparken başınıza gelenlerden ibaret. Evrenin matematiği kusursuz işliyor. Doğru zamanda, doğru yerde olduğunuz zaman hayat akışında olması gereken oluyor. Bu okuyacağınız söyleşi bunun en güzel örneklerinden.

Sevgili Selçuk Metin ile dostluğumuz yıllar öncesine dayanır. Fotoğraf dünyasının bana getirdiği çok güzel insanlardandır. Bir araya geldiğimiz tüm zamanlarda yapmış olduğu işlerle her zaman bizi büyülemiştir. Kendisinin sıkı hayranıyımdır.

Yönetmenliğini üstlendiği; sinema, tiyatro ve kabare denince akla ilk gelen üstat Metin Akpınar’ın yaşamını anlatan “İyi ki Yapmışım” belgeseliyle herkesin gönüllerinde taht kuran Selçuk ile ağustos ayında bu söyleşiye karar verdik. Selçuk bu süreçte bir belgeseli daha hayata geçirme telaşındayken usta tiyatrocu Ferhan Şensoy’un vefatıyla çok derinden etkilendi. Yayınlamayı erteledik. Ah hayat…

Geçtiğimiz akşam tam 30 yıl sonra sahneye çıkan Metin Akpınar’ı “Metin Akpınar ile Muhabbet” ‘de izlemek için kendisiyle buluştuğumuzda;

“Selçuk artık röportajı yayınlasak” dedim.

“Olur” dedi.

ve oldu, yayındayız 🙂

Gelin çok değerli sanatçıların belgesellerine imza atan yönetmen Selçuk Metin’i yakından tanıyalım.

İyi ki çekmişsin Selçuk Metin!

2005 yılında ilk fotoğraf sergimizin video klibini yaptığın günden bu yana hayat ikimiz de de çok değişti. Son günlerde “İyi ki yapmışım” belgeseli ile gündemdesin. Ama gel önce biz seni konuşalım 🙂 Selçuk Metin kimdir? Neler yapar? Hayata nasıl bakar?

Şu aralar pek bir şey yapamıyor maalesef. Peş peşe gelen projelerden başını kaşıyacak vakti yok. Yıllardır fotoğraf çekemiyor. Gerçi drone ile tanıştığımdan beri drone daha çok keyif aldığım bir hobi oldu. Koşa koşa gidip ehliyet alsam da onu da kullanmak iş dışında pek mümkün olamıyor. İş iş iş… Bu aralar böyle, ama işin çok keyifli yanları var elbet. Türkiye’nin en önemli sanatçılarının portreleriyle meşgul olmanın güzel yanları çok fazla. Onları daha yakından tanımak, saatler süren sohbetler. Bugüne kadar çok az kişinin gördüğü çekmecelerde kalmış fotoğraflar, onlara dokunmak o anları hissetmek ayrı bir mutluluk.

Profesyonel iş hayatında muazzam işlere imza attın. İçlerinde seni en çok heyecanlandıran ve bir daha yaşasam dediğin anlar hangisiydi?

20 yıldan fazla süren İKSV kariyerimde çok fazla unutulmaz an oldu elbette. Sophia Loren, John Malkoviç, Claudia Cardinale, Gérard Depardieu, Catherine Deneuve, Harvey Keitel gibi dünya starlarının yanı sıra Türkiye’nin neredeyse tüm büyük sanatçılarının kısa filmleri çok keyifliydi. Hele hele o filmlerin gösterildiği film festivali açılış gecelerindeki heyecan hiç bitmedi. 1998 yılında başlayıp tam 21 yıl süren açılış gecesi heyecanı son yılda bile ilk gün yaşadığım heyecanla aynıydı. Her yıl Nisan ayında tekrarlanan ama heyecanı hiç düşmeyen iki saat. Bir daha yaşasam dediğimse Sophia Loren ile karşılaştığım andır.

Bireysel olarak ta birçok reklam filmi, tanıtım filmi derken muazzam belgesellere imza attın. Yaratma enerjin nereden geliyor? Seni neler besliyor?

Enerji sanırım içerden gelen bir şey. Boş duramıyorum pek. Biraz mesleki deformasyona da uğradığımı kabul etmem gerek sanki. Çok uzun zamandır film izlemedim mesela, bir filmi izlerken bazen kendimi konudan uzaklaşmış bulabiliyorum. Bunu nasıl kurgulamış, bunu nasıl çekmiş derken filmin koptuğu anlar olmuyor değil. Ama elbette beslenme yaptığım araştırmalarla oluyor. Son yıllarda belgesellere yöneldiğimden üzerinde çalıştığım projeler beni dolduruyor sanırım. Ama müzik bambaşka bir yerde tabii ki. Zaten filmde de öyle değil mi?

Sevgili Selçuk, usta sanatçı Metin Akpınar’ın yaşamını konu edinen “İyi ki yapmışım” belgeseli ile Netflix’e hızlı bir giriş yaptın. Bu kadar ilgi göreceğini hiç düşündün mü? Neler hissediyorsun?

Öncelikle çok mutluyum, benim kadar Metin Bey’de çok mutlu. Filmin Netflix’te yayınlanana kadar çok uzun bir serüveni var aslında. 2018 yılı sonlarında başladım projeye. Daha önce ilk tanışıklığımız Haldun Taner belgeseliyle olmuştu Metin Akpınar’la. O belgeselin ardından 3 yıl kadar bir süre sonra kapısını çaldım ve kendisine bir belgesel yapmak istediğimi söyledim. Hemen kabul etmedi elbette, bir hafta bir süre istedi benden. Cevap verene kadar geçirdiğim 7 gün çok zor geçti diyebilirim. Acaba ne diyecek, kabul edecek mi? Kabul ettikten sonra da bir yıla yakın süren “Perşembe” günlerimiz oldu. Neredeyse her hafta perşembe günleri saat:14.00’te çaldım kapısını, bazen gece 2-3’lere kadar çalıştık. Sohbetler, arşivindeki fotoğrafların taranmasını hepsini Metin Bey’in evinde yaptık. Bu çalışmalar bittikten sonra da Zeynep Miraç dahil oldu aramıza senaryomuzu şekillendirdik. Zeynep’le çalışmak büyük şanstı. Çünkü onun Metin Akpınar’a olan sevgisi kadar konuya olan hakimiyeti senaryonun başarısını yarattı.

Filmimizi 2020 başlarında bitirdik ama bu kez de korona başladı. Tam gösterimler yapacağız, festivallere katılacağız derken evlere hapsolduk. 2020 yazında korona biraz rahatlayınca ilk gösterimimizi İstanbul Film Festivali’nin kapanış gecesinde yapabildik. Ve yine evlere kapandık. Bu süreçte Türkiye’deki dijital kanallar artmaya başladı, birkaç teklif aldık açıkçası ama ilk günden beri hedeflediğimiz Netflix sonunda oldu. Filmin Netflix’te yayınlanması, geniş kitleler tarafından izlenmesi adına çok önemliydi bizim için. Şu anda 27 ülkede yayında. Ve ne olursa olsun bu bir belgesel ve bir belgeselin uzunca bir süre ilk 10’da olması, üst basamaklarda yer alması gurur verici elbette. IMDB’de 8.5 gibi hayli yüksek bir puan alması da ayrı bir mutluluk.

Bu kadar büyük ilgi görmesini bekliyor muydum? Evet. Çünkü Metin Akpınar gibi bir sanatçının değeri tartışılmaz. Kendi deyimiyle “sanat tüketicisinin” ona olan ilgisi, sevgisi ve güveni çok sağlam. Çünkü Zeynep Miraç’ın söylediği gibi o “Hiçbir zaman seyircisini hayal kırıklığına uğratmadı” .

Tek kelimeyle müthiş bir belgesel. Çok sevdiğimiz Metin Akpınar’ı daha çok daha çok sevdik. Geçmişten günümüze yaşanmışlıkları öyle güzel anlattın ki… Belgeseli izlerken tarihte yolculuğa çıktık. Sen belgeseli çekerken bu tarihin içinde Metin Akpınar ile yaşamak nasıl bir duyguydu?

Metin Bey ile ilk karşılıklı oturup konuştuğumuz günden itibaren hep aklımda Türkiye tarihiyle birlikte günümüze gelmek vardı. Zeynep’le ilk konuşup senaryoyu teklif ettiğimde, onunla da fikrimiz örtüştü. Neticede bu bir ekip işi, kafalarımız çok uyuyordu zaten. Ben ilk günden beri hep Zeynep’le çalışmayı istemiştim ama o dönemde onun başka işleri vardı. Hem kızı Ela daha çok küçüktü, hem de bir kitap üzerinde çalışmaktaydı. Belgeselin yapımı için çok uzun süre maddi destek bulamamız, en sonunda kendi imkanlarımızla filme çekmeye karar verişimiz belki de bizim bir araya gelmemize neden oldu. Çok da iyi oldu.

Metin Bey’e bu süreci yaşamaksa anlatabilecek bir his değil açıkçası. Her sohbetinizde farklı şeyler duyduğunuz, birçok konuda uzmanlık derecesinde bilgili sonu gelmeyen bir ansiklopedi gibi Metin Bey. Evinde geçirdiğimiz çalışma dönemlerinde onun elinden pişmiş yemekler yemek, tüm gece Türkiye tarihinde yaşanmış olayların tanığıyla kimi zaman birebir şahitliğiyle perde arkasını duymak elbette çok enteresan oldu benim için. Ama en çok Türk Tiyatro tarihine dair perde arkasında yaşananları bizzat Metin Bey’den dinlemek çok başkaydı. Hele hele dilinden hiç düşmeyen Zeki Alasya anıları ve anlatımları bana hala onunla yaşadığını hissettiriyor. Basında yazılanlar gibi değil hiçbir şey, belgeselde Zeki Alasya’nın kaybını anlatırken “benim yarım gitti” sözünün altı gerçekten çok dolu.

Farklı ülke izleyicileri ya da Türk izleyiciler neler düşünüyor bilmiyorum ama ben belgeseli izlerken çok duygulandım. Yeri geldi gözlerim yaşardı. Bu kadar yaşayan ve hissettiren bir kurgu nasıl ortaya çıktı? Sende kalan izler nasıl?

Bir defa izlerin silinmesi mümkün değil. Metin Bey’le bir mücadele verdik biz ve gerçekten çok yakınlaştık. Biz çalışmaya başladıktan yaklaşık bir yıl kadar sonra bir dava süreci yaşandı, tüm Türkiye üzüldü bence. Ama o günlerde yakınında olan kişilerden biri olarak ben ayrı etkilendim süreçten., Metin Bey hep dimdik ayakta ve söylediklerinin arkasındaydı. Ama eşi Göksel Hanım bu süreçten en çok etkilenen isim oldu. 60 yıl aynı yastığa baş koyduğu eşinin yaşadığı bu süreç belki de onu belgeselimize dahil edememizle sonuçlandı. İlk günlerde belgesel için en çok heyecanlanan isimlerden biri olan Göksel Hanım’ı ne yaptıysam filme dahil edemedim ne yazık ki.

Sanırım Metin Bey’le yaşadığımız bu süreç belgesele de yansıdı, Türkiye gibi belki de; bir ileri iki geri! Bu ülke sanat hayatı muhteşem başarılarla dolu, Türk tiyatrosunun 25 yılına damgasını vurmuş sanatçısına teşekkürü adliye koridorlarında etti. Ama her şeye rağmen duygusu yüksek herkese dokunan bir belgesel oldu bence. Bunu sosyal medyadan takip ediyorum, gelen yüzlerce mesajda dikkatimi çeken bir nokta var. Filmin her dakikasından paylaşımlar yapılmakta neredeyse, tüm katılımcıların söylediklerinden alıntılar yapılıyor Bu da filmin yönetmeni olarak bana ayrı bir mutluluk veriyor elbette.

“Milletvekili olmak yerine milletin sanatçısı olmak çok daha hoş ve güzeldi” . Metin Akpınar

Selçukcuğum; belgesel boyunca öyle derin sözler var ki…“Milletvekili olmak yerine milletin sanatçısı olmak çok daha hoş ve güzeldi” . Hem fotoğraflar hem de akan söyleşiler insanda dolu dolu bir yaşamdan kesitleri gözler önüne seriyor. Kaç fotoğraf karesi arasından o kareleri seçtin? Kaç saat çekim yaptın?

Yaklaşık iki bin beşyüze yakın fotoğraf taradık ve toplamda 27 saat kaydımız var. Metin bey’in konuşması yaklaşık 7 saat. Elbette bazı fotoğraf ve video kayıtlarının kalitesi çok kötü olduğundan kullanamadık. Ancak en çok üzüldüğüm Zeki Alasya ile olan “Güle Güle” filminden kullanamadığım sahne oldu. Telif iznini alacak yapım şirketini bulamadığımız için çıkarttığım sahne içimde bir yara olarak kaldı maalesef.

Çok samimi, çok içten, çok duygu yüklü bir belgeseldi. Tüm ekibin emeklerine sağlık. Yaşayan efsaneleri yaşarken çekmeye devam ettiğini biliyorum. Hatta söyleşi için konuşurken Genco Erkal’ın hayatını anlatan “Genco” belgeselinin gösterimi söz konusuydu (Selçuk ile biz bu söyleşiyi ağustos ayında yaptık eylül ayında Genco gösterime girdi) . Başka kimler Selçuk Metin belgeseli olarak karşımıza çıkacak?

Evet aslında 20 yıllık kariyerime tek başına devam etme kararımın altında yatan sebep bu. Bizi biz yapan sanatçıların hikayelerini kendinden dinlemek. Türkiye’de sanatçı olmanın zorluklarını, mutluluğunu birebir onlardan duymak. İşte bu sebeple çıktım yola. Genco Erkal filmimiz galasını yaptı, şimdi sırada bitmek üzere olan ve çok heyecanlı bir diğer isim Haldun Dormen belgeseli var. Türkiye’de sanat tiyatrodan ibaret değil elbet henüz kesinleşmese de klasik müziğe yönelecek gibiyim biraz. İsimler netleşmeden projeler başlamadan açıklamak doğru değil diğer isimler de sürpriz olsun. Ama hayli uzun bir süre çok yoğun günlerin geçeceğini söyleyebilirim.

Selçuk, üstatların belgeselleri sonrası sana sormak istiyorum: Bir ömür nasıl yaşanır?

Bir hayat dimdik yaşanır, eğilmeden bükülmeden. Sevdiğin işi yaparak, keyif alarak ve yaptığın iş ne olursa olsun özen göstererek. Severek yaşanır, eşini, çocuklarını, komşularını, ülkeni, içine çektiğin nefesi. Kısaca, insan olmaya çalışarak yaşanır.

Sevgili Selçuk sana çok teşekkür ederim. İznin olursa Selçuk Metin imzası taşıyan diğer belgesellerin hikayelerini paylaşmak isterim.

Tabii ki Yeşim, hep birlikteyiz…

Saygılı, sevgili, sanat dolu yeni söyleşilere…

Yeşim Mutlu

Yorum yok

Yorum Yazın