Geldik, gördük ve gidiyoruz..

“Hayat, bir tek günden başka bir şey değildir. Yaşa, keyifle, mutlulukla “ diyerek bir fotoğraf paylaştım facebook sayfamdan. Fotoğraf paylaşırken o ana ait duygularımı, fotoğrafı çekerken yaşadıklarımı yazmayı seviyorum. Instagramda beni takip edenler sıklıkla görürler bu paylaşımları. Gerçekten yaşadığımız kadar varız. Yaşanan her an daha sonra bir anı olarak kalıyor.

Hayat hızla akıyor. Ona ne yetişmek ne de peşinden koşmak mümkün. Ah zaman birazcık zaman. Ama satın alamıyoruz maalesef. Bir formülü yok ki hayatın. Plansız hesapsız kitapsızımdır konu yaşamak olunca. Ev, aile, çocuklar, iş, sosyal çevre, dostluk, arkadaşlık derken ne zaman gün ne zaman gece oluyor hiç çözemedim.

35 yaşıma geldiğim de hayatımı yavaşlatmak ve daha sakin yaşamak istediğimi söylemiştim. Yapabildim mi hayır. 40’lı yaşlarda yine niyet ettim, istedim . Ama olmuyor ya da ben olduramıyorum. Yaşamayı hayatın içinde olmayı seviyorum ben. Her şarta rağmen her ne olursa olsun yaşa dolu dolu bakış açım. Bu sebeple hiç mızmızlık yapmam söylenmem aksine yetişemediğim için üzülürüm. Bir de uzaklık var tabi. Şehir merkezine biraz uzak oturuyorum. Ama hayat her zaman aynı olmuyor.

Ağustostan bu yana (bakınız 2014’ten bahsediyoruz)  sevgili arkadaşım Mustafa Tahir Öztürk ile buluşacaktık mesela. Beni yemek için çok güzel bir yere götüreceğini ve mutlaka görmemi istediğini söylemişti. Olmadı bir türlü takvimi tutturamadık. Ama en çok benim yüzümden. Bu süreçte onun ikinci kitabı “İslam’ı İslam’la Vuran Din Merkezli Batı Stratejileri ” çıktı vesile ile onu kutlayalım dedik ve sonunda bir araya gelebildik. Bu arada kitabın arka kapak fotoğrafı bendenize ait. Fotoğraflarımın  kitaplarda olması başka bir duygu o da ayrı bir mesele.

Mustafa ile Kıztaşında “Paçacı Mahmut Usta”da buluştuk. Mekana giderken epey olay yaşasamda içeri girdikten sonra streslerimi geride bıraktım. Ama mekanda olanlar halimi görünce bu kadın delirmiş olmalı diye söylenmiş olabilirler iç sesleriyle. Ama kötü olan anılar geride kalsın biz güzel anları paylaşalım.

Ben paça, işkembe vb yemem. Sarımsak soğan ile de hiç aram yoktur. Bu sebeple en başta ona söyledim “ya Mustafa gidiyoruz ama ben ne yerim orada”  diye . Meğer çok büyük haksızlık etmişim. “Paçacı Mahmut Usta” çok bilinen, çok kişinin özellikle tercih ettiği yerli / yabancı bir çok kişinin akın ettiği; Türkiye’nin en ünlü gurmelerinin “Türk -Osmanlı Mutfağı” olarak tam not verdiği bir mekanmış.

Mekanın samimi ve sıcak ortamı sizi beş yıldızlı yaşamların çok ötesine götürüyor. İçerideki herkes neredeyse birbirini tanıyor tanımayanlarsa selamsız geçmiyor. Herkes uyum içinde sanki yıllardır tanıdığım bir yerdeyim. Biz yemekleri seçerek sohbete başlıyoruz. Bu arada yediklerim inanılmaz lezzetliydi. İrmik helvaları efsane. 2002 yılında vefat eden Mahmut Usta’nın tüm reçetesi özenle saklanmış ki bu kadar güzel bir mirası oğlu Ahmet Kodal ve Eniştesi Şeref Önlü hakkıyla yaşatıyor. Ekiplerinin mükemmel çalışması bu başarının sırrı olsa gerek. Siz mekanların enerjisine inanır mısınız bilmem ama bu mekanda aşkla yapılan yemekler var. Ben bunu hissettim. Hissettiğim kimsenin lanet olsun diyerek ne servis yapması işini keyifle yapması. Belki ben arkadaşımdan dolayı torpilliydim diyeceğim ama etrafı çok iyi gözlemledim. Herkes uyum içinde işini yapıyor.

Sohbet yemek derken yine epey zamandır görmediğimiz arkadaşımız içeri girip süpriz yapıyor. Murat Özer müzik, tasavvuf, Türk İslam Kültürü ve Sanat’ın içinde bambaşka biridir. Hemşomdur, merak ederseniz  kendisiyle yaptığım röportajı okuyabilirsiniz. Keza Mustafa ile de 🙂 Sevdiğim insanları daha çok kişi tanısın istiyorum ne yapayım 🙂

Masa da sohbet, kahkaha, Türkiye, hayat, yemek derken zaman su gibi akıp geçiyor. Yemek sonrası fotoğraf çekmek istiyorum doğal olarak. Fotoğraf öncesi sokakta yer alan; Mahmut Ustanın müşterilerine çay servisi yapan çay ocağından çay içiyoruz taburelerin üzerinde. Böyle bir ortamda öğrencilik yıllarımdan bu yana çay içmedim. Karşımda Kıztaşı ve sokaktan geçip gidenler. Hikayeler, hayatlar akıp gidiyor. Siz paylaşım ekonomisine inanır mısınız bilmiyorum ama ben son günlerde daha çok inanıyorum. Ve o çay ocağının çaylarının Mahmut Usta’da servis edilmesi beni duygulandırıyor. Ne güzel ki esnaf lokantası denilen yer diğer bir kişiye gelir sağlıyor. Günümüzde eskiye ait ne varsa hızla yok oluyor. İşte bu sebeple bu bakış açısında olan herkese saygı duyuyorum. Hep söylerim şu hayatta herkes aynı şansa sahip değildir. Ama iyi olmak ve etrafına fayda sağlamak zor değildir.

İmzalı kitabımla hoş anılarla ayrılıyorum . Bol fotoğraf kalıyor hepimize.

Hayat güzel bir armağan değil de ne?

YSM

YSM’in notu: 11  Nisan 2015 Milliyet Yaşam Pembe Nar yazım 🙂

Yorum yok

Yorum Yazın