Lüzumundan fazla, beyaz.

 


Herhangi bir günü haftanın,
Bir sabah,
Her şeyin birbirini hiç sıkılmadan takip ettiği,
Kafası kısmen karışık mevsimlerin bile, aynı döngüyle.
Aynı ‘aynı’ döngüyle.
Düşün,
İlkbahar nasıl unutamaz gelmeyi, bir kez bile.
Peki unutursa bir kez bile,
Kulağına fısıldar mı biri?
Kalk, yerine yat diye.
Benim fısıldamaz.
Bi’ an, biraz sıkıldım her şeyden diye düşünüyorum. Bi’ an.  Her şeyden. 
İçimdeki ses yanıtlıyor beni,
Saçmalama Melike,
‘Rutin iyidir.’ diyor.
Rutin iyidir.
Kimsenin ölmediği.
Belli ki yürüyebildiğin,
Hareket edip, düşünebildiğin.
Bak, yazabildiğin.
Böyle günlerde unutmamalısın, çöpü çıkarmayı.
Ulaşım kartını, anahtarlarını,
Maskeni, cüzdanını, nakit para çekmeyi.
Şifreni ve parolanı.
Sonsuza kadar şifreni ve parolanı.
Ben unutuyorum mütemadiyen.
Neyse ki fısıldıyorlar;
‘Şifreni yenile, parolanı yenile.’
Fakat unutabilirsin,
Bir başkasına gülümsemeyi, günaydın demeyi,
Bir kalbin olduğunu. Her şeyi o kalbin içinde yaşadığını.
Bir kuşu, bir ağacı, bir çiçeği, bir denizi, bir dünyayı, bir doğayı, bir kadını ya da bir adamı. 
Koşulsuz, kuralsız ve çılgınca sevmeyi unutabilirsin.
Kalbinin aşkla çarpmaması öğütlenir hep sana, aklının havada, bir karış. Beş karış.
Karış karış havada olmaması gerekir çünkü.
Sevgiden söz etmeyi, kucaklamayı.
Dokunmayı ve tutkuyla bağlanmayı,
Unutabilirsin.
Sarmaş dolaş olmayı bir başkasının ruhuyla,
Nezaketi unutabilirsin. Zarif ve incelikli davranmayı, iyiliği ve güzelliği.
Derinliği ve anlamı olan her şeyi unutabilirsin.
Unutursan ancak yaşayabileceğini düşünüyor uzmanlar ve uyarıyorlar;
Unutabilirsin.
Yirmi yıl önce yaptığın seçimlerin bizi getirdiği yerleri,
Nasıl çalındığını senden,
Neşenin.
Nasıl şaşırmadığına ve alışabildiğini tüm bu olana bitene,
Ve yaşayabildiğine, çıplak gözle tanık olduklarına rağmen. 
Fakat Melike,
Sen bambaşka bir yüzyılda canlanan bir çiçeksin.
Uzak bir deniz ülkesinde Annabel Lee,
Bir yabani zeytin ağacısın belki de. 
Unutabilir misin?
Binlerce yıllık tarihini.
Yeryüzüne armağan olarak gönderildiğini unutabilir misin?
Athena’nın kılıcından.
Bir beton yığınında,
Issız ve sakallı adamlarla, yağlı saçlarını umursamayan, her koşulda ve kati surette eyeliner’ını çekmeyi ihmal etmeyen kadınların arasından,
Asık suratlı, çatık kaşlı kalabalık ve çirkin kokulu bir halkın, hiçbir şeye değil ama birbirilerine asık suratlı bir halkın.
Yaşayan ve güzel olan her şeye düşman bu güruhun arasından,
Sıyrılıp nasıl geçeceksin.
Bir bakalım. 
‘Geçerek geçeceksin.’ 
Geçebilecek misin?
Birazdan ölecek onlar.
Her sabah birazdan ölecekmiş gibi çünkü, önce mutlaka bir fırına uğrayıp bir poşet hamur yığınıyla oradan oraya koşuyorlar.
Koşmazlarsa ölecekler.
Peki,
Sen nasıl bu kadar canlı kalabildin bir çiçek gibi, yüzyıllar öncesinden.
Nasıl koruyabildin kalbini.
Koruyabildin mi?
Kesiklerden.
Nasıl yok sayabilirsin “Rusların ve Ukrayna’nın tarihi birliğini.”
Nasıl habersizsin haberlerden bu kadar.
Taraf tutmayacak mısın?
Atıp tutmayacak mısın?
Neden ilgini çekmiyor ilgini çekmeyen şeyler.
Olacak şey değil, 
Kalbinin aşkla çarpması bunca yaşına rağmen,
Nasıl şaşırabiliyorsun hâlâ olana bitene.
Nesin sen,
Düşünelim,
Hiç kimse misin.
Karanlıkta bir yıldız,
İçinden Leylâ geçmeyen şarkı,
Ezberde yok bir şiirden bir mısra,
Yazdıklarımdan çok daha az.
Lüzumundan fazla beyaz. 

 

Melike Güngörer

2 Yorum
  • Derya
    15 Mayıs 2022 saat 21:35

    Bir kalbin olduğunu,herşeyi kalbinin içinde yaşadığını

  • Melike Gungorer
    17 Mayıs 2022 saat 05:07

    Unutma 🙂

Yorum Yazın