Levanten Sokağı… Kordelya…İzmir…

Karşıyaka’daki Levanten evlerin, köşklerin güzelliğini bilenler bilirler. Nedendir bilmem, benim doğup büyüdüğüm evin sokağı Levanten Sokağı diye de bilinir… Aslında Karşıyaka’da o kadar çok sokak var ki içindeki evler nedeniyle Levanten Sokak adıyla da anılabilecek…

Ben 1937’de İzmir Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz, sokak isimlerini numaralarla değiştirmeden önce Tahir Sokağı diye bilinen sokakta, yüzü 1937 öncesinde ismi Aydoğdu Sokağı olan sokağa dönük, arkasında kocaman bahçesi olan tek katlı bir evde doğup büyüdüm. Gittiğim ilkokul da Aydoğdu İlkokuluydu… Evden çıkmamla okula varmam bir olurdu neredeyse. Okul zili çalmadan 30 saniye önce evden çıksam yeterdi. Sonra okul çıkışlarında arkadaşlarımla bizim evimizin önünde toplaşır, anneciğimin kurabiyeleri eşliğinde kitap okurduk! Bugünler için tuhaf bir uğraşı gibi gözükse de bizler çok kitap okurduk. Evdeki kitaplar yetmez, çevre okulların kütüphanelerine üye olur, ödünç kitaplar alır, her hafta yeni kitaplar okurduk.

Çok şanslı bir çocukluk yaşadığımı düşünürüm hep. ‘Mahallede’ herkes birbirini tanırdı. Mahalle derken yalnızca iki sokaktan bahsettiğimi sanmayın. Çok geniş bir alanda biz çocuklar rahatça güvenlik içinde oynayabilirdik. Herkes birbirini ve herkes herkesin çocuğunu koruyup kollardı. Mahallemizde din ve ırk ayrımı diye bir şey hiç yoktu. O geniş komşuluk alanında ailelerin tanımı geldikleri şehre göre lakaplarla yapılırdı. Hatırladıklarım örneğin, Kulalılar, Manisalılar, Yanyalılar, Rodoslular, Giritliler, Selanikliler…

Hanımların sırayla günleri olurdu bir araya gelip sohbetler ettikleri, örgüler ördükleri, çay eşliğinde ikramlarda bulundukları… Anneciğim derdi ki mesela, “Bugün Kulalılarda günümüz var…”

Aydoğdu Sokağının köşesinde bir geniş aile yaşardı, tam sağ çaprazımızda… Üst katta canım Esin Ablacığım, annesi, babası ve yanlış hatırlamıyorsam anneannesi vardı. Anneannesinin o tatlı cümlesini hiç unutmadım: “Yeeeesin, kamerayı sıkı sıkı kapadin mi yavrum?” Bana (anneciğimin anneannesi Girit’in Resmo köyünden mübadele öncesinde İzmir’e göçmüş olan) büyükannem Remziye Hanım’ın biz ufaklıklara kızdığında “Başlarım kalimeranıza, kalisperanıza…” veya yemek yerken, “Pironu sıkı sıkı tutun…” demesini hatırlatırdı hep bu aksanlı ve karma dilli cümleler… Büyükannem Remziye Hanım, sıkıştı mı hemen Rumca’ya dönerdi. Anneannem İsmet Hanım gerekirse tercüme ederdi bizlere. Duymamamız gerekenleri de sanırım farklı tercüme ederdi! Anneannem hem anlar hem de konuşurdu Rumcayı; annem ise anlar, ama konuşamazdı…

Aynı evin alt katında Müeddet ablalar yaşardı. Bir de ‘Şekerciler’! Akide şekeri atölyesi de vardı orada alt katta, günün belli saatlerinde misler gibi şeker kokuları gelirdi, akide şekeri ağırlıklıydı yanlış hatırlamıyorsam üretimleri. Geniş ailenin ‘Şekerciler’ bölümünde Rahmet Hanım Teyze ve evlatlarını nasıl hatırlamam? Biz çocukların en sevdiği kokuların geldiği bir kapıydı orası…

Yan komşumuz ‘ciciannem’ Muzaffer Hanım ve kızı bir tanecik Ayla Ablacığım… Ellerinde büyüdüğüm insanlar… Ciciannem, Selanik göçmenlerindendi.

Esas sokağımızın, mahallemizin yaz akşamlarını anlatmalıyım sizlere… O sıcak mı sıcak İzmir gündüzlerini düşünün. Akşama doğru gün batımı yaklaşırken herkes kovasını, hortumunu, süpürgesini eline alır, evlerin önleri buz gibi yıkanır (İlginçtir, örneğin Resmo’da ve seyahat ettiğim bir çok Yunan adasında bu geleneğin sürdüğünü gördüm! Resmo’ya henüz gidemedim, ama çok sevdiğim bazı dostlarım bu bilgiyi paylaştılar benimle.), kaldırımlara sandalyeler, şezlonglar, tabureler, sehpalar çıkarılır ve evlerin kapı önlerinde sohbetler ve komşular arası ikramlar sürer giderdi… Nasıl keyifli olurdu o akşamlar anlatamam… Hele biz çocuklar için belki de daha da keyifli olurdu. Yaz akşamlarının tadını bol bol oynayarak, “hadi çocuğum artık eve gel,” diye bir cümle duymadan geçirirdik.

Ben genelde İzmir’de, özelde Karşıyaka’da ve mahallemizde, din ve ırk ayrımı bilmeden, kimin kökü nerededir ve bu onu daha mı az daha mı çok insan yapar hiç düşünmeden büyüdüm. Dili, dini, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun, ben insanı ve gözlerinin içinde sevgi pırıltısı olan insanı seviyorum ve o insan için, o insanın kırgınlığı, gücenikliği olmasın diye elimden ne geliyorsa yaparım!

Belki de o Levanten sokaklarında büyümenin bana katabildiği en değerli hazine budur. Ne dersiniz?

Çocukluğumun geçtiği sokakları, Karşıyaka’mı, nam-ı diğer Kordelyamı, İzmir’imi sevgiyle anmak istedim bu Levanten Sokağı anılarımla…

Belgin’ce…



Yorum yok

Yorum Yazın