
13 May Filtreli Hayatlara Aldanma, Sosyal Medyada Kıyaslanma Tuzağı
Sabah kalktığımız andan itibaren bir yarışın ve arayışın içinde buluruz kendimizi.
Kim daha erken uyanmış? Kim daha sağlıklı kahvaltı yapmış? Kim daha fit görünüme sahip olmuş? Kim daha estetik? Kim kim…
Bu görünmez, gizli örüntünün adı: kıyaslama!
Belki farkında değiliz ama her gün, her an çevremizdeki insanlarla kendimizi karşılaştırıp subjektif değerlendirmeler yapabiliyoruz. Bu değerlendirme bizi içten içe üzebiliyor; bazen de yetersizlik hissi doğurabiliyor.
Oysa kıyaslamanın gölgesinde yaşamak, sonuçlarına ulaşmak, kendi öz potansiyelimize zarar verdiği gibi açığa çıkmasının da önüne engel koymuş oluyoruz. Sosyal medya, insanları bir araya getirmek için tasarlanmıştı ama bugün bizi birbirimize karşı konumlandıran bir sahne şovuna dönüştü.
Günün birinde herkesin kendi medyası olabileceği kimin aklına gelirdi, yıllar önce? Elimizde telefon, parmaklarımız ekranlarda gezinirken, uçtan uca “search”te sörf yaparken zamanın amansız akıcılığı bir tarafta; diğer tarafta ise başkalarının başarılarını, tatillerini, bedenlerini, ilişkilerini, hâllerini dizi izler gibi izlemeye başladık. Ve fark etmeden bir kıyaslamanın içine düştük. O başarılı, mutlu, müthiş pozların kadraj arkalarında ne olduğunu bilmeden kendi hayatımızı, yaşadıklarımızı, onların sergiledikleri süslü, renkli anlarla ölçüp bir düşünce sonucuna vardık.
Sonuç: eksiklik, yetersizlik, sessizlik ve mutsuzluk.
Sosyal medya, insanlara düşüncelerini özgürce ifade etme olanağı sunmak yerine zamanla bir görsel vitrin şovuna dönüştü. Herkesin hayatının detayları bir sergi salonu gibi sergilenir oldu. Tatiller, fit bedenler, zenginlik görsellerinin ardında ise derin bir yetersizlik gizlidir. Çünkü insanlar artık mutlu olmak için değil, başkalarına mutlu görünmek için yarışıyor. Yani; kendine mesafe koyup, kendi özüne yabancılaşıyor. Bu dijital sahnede gerçeklik değil, şov var.
Filtreler sadece yüzümüzü değil, hayatlarımızı, zihnimizi de maskeledi. İnsanlar günün 23 saatini sıkıcı veya sıradan geçirseler de, o bir saatlik ışıltılı anlık paylaşımlar gerçeklik algısını bozuyor. İzleyenlerde, o anın bir yaşam şekli olduğu sanrısı gelişiyor. Sonra kişi; iç hesaplaşma, iç huzursuzluk gibi duygularla kendini maddesel boyutta kıyaslarken buluyor. Esasında kıyasladığımız şey gerçek bir hayat değil, bir “okus pokus” illüzyonudur. Ama biz bu “okus pokus” yaşamı gerçekmiş gibi algılayıp haz dünyasının içinde bir rol aramaya başlıyoruz.
Sosyal medya, insanları birbirine yakınlaştırmadı; bilakis uzaklaştırdı. Çünkü herkes başkalarının en iyi versiyonunu izlerken, kendi doğallığını ve gerçekliğini küçümseyerek özünden uzaklaştı.
Artık şu durumu kabul etmeliyiz:
Sosyal medyada gördüğümüz ışıltılı yaşamlar, büyük resmin yalnızca cilalanmış bir detayından ibarettir. Gerçeklik, o filtrelerin altında ezilmiş durumdadır.Kendimizi; başarısızlıklarda, yorgunluklarda, sıradanlıklarda bu görsel şovla kıyaslamak, ruhumuza yapılmış bir haksızlıktır. Her birimiz; farklı koşullarda, farklı renklerde, farklı yollarda mücadele vererek yol alıyoruz. Bu nedenle tek kriter kendimiz olmalıyız. İçimizdeki ışığın eşsizliğini görüp benimsemeliyiz.
Sosyal medyayı hayatın kendisi sanmak yerine, onun anlık yansıma olduğunu sörf yaparken unutmamalıyız. Ekranı biraz daha az kaydırmak, daha az görsele maruz kalmak, kendi içimize dönmemize destek olabilir.
Gerçek mutluluk; başkasının hikayesinde değil, kendi özümüzde, kendi içimizdedir.
Makbule Nur Kurtul
Makbule Nur Kurtul Hakkında
1989 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. Koç Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldu. İSKUR Holding Yönetim Kurulu Üyesi olarak iş dünyasında aktif rol almaktadır. Aynı zamanda DOSXX Giyim markasının kurucusu ve sahibidir. Edebiyat dünyasında da üretken kimliğiyle öne çıkan yazar; Son Baskı, 2 Lem ve Why Anasını adlı kitapların yazarıdır. Eğitim hayatına hâlen devam eden yazar, Bahçeşehir Üniversitesi İngilizce Sosyoloji lisans programında öğrenim görmektedir.
Yorum yok