Baba, Akademisyen, Müzik Yapımcısı/Süpervizör, Yayınevi Editörü Mustafa Tahir Öztürk ile Röportajdaydık!

Baba, akademisyen, müzik yapımcısı/süpervizör, yayınevi editörü.. Heyecanlı, dinamik, kibar, saygı ve sevgi dolu .Kelimeleri çoğaltmak mümkün. Kendisini hangi kefeye koymak isterseniz orada bulabilirsiniz. Ama bunlarla sınırlı olmayan, görünenin çok ötesinde birisi O. Kimden mi bahsediyorum? Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Tenoru Berk Özbek röportajında bahsettiğim ve bu hafta sizlere kendi satırlarıyla anlatmaya çalıştığım kişi Yard. Doç Dr. Mustafa Tahir Öztürk. Kendisine soruları hazırlarken de dersime iyi çalıştım. İznini alarak sormak istediğim her şeyi sordum. Tüm sorulara özenle ve en doğal haliyle cevap verdiği için çok teşekkür ederim.

Kendisinin Yaşar Nuri Öztürk’ün oğlu olduğunu öğrendiğimde  yaşadığım şaşkınlığı onun gözüyle görmenizi isterdim. İnsan ister istemez bir destur haline geçiyor. Sonra dedim ki “YSM, sen her zaman sen olan birisin. O zaman anlat hayatındaki Yaşar Nuri Öztürk yerini ve bırak kendini” . Karşılıklı bu konudan başlayınca zaten ortak çok dilimizin olduğunu gördük. Hayat işte.. Bu arada 20’li yaşlarımda okuduğum ve hala sakladığım ilk Türkçe Kuran-ı Kerim ve meali Yaşar Nuri Öztürk’e aittir. Hatta röportaj esnasında kitabıma ya da başka bir kitaba imza alıp almayacağımı sordum. Hatta daha da ileri giderek röportaj yapmak istediğimi söyledim. Sevgili Mustafa, babası ile konuşup bana bilgi vereceğini iletti. Zaman ne gösterir bilemiyorum. Belki de çok yakın bir zaman diliminde blogumda değerli ilahiyatçı yazar  Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk de yer alır. Hem her şey istemekle başlamıyor mu? Röportaj için Yard.Doç.Dr.Mustafa Tahir Öztürk’e ve tanışmamıza vesile olan hemşom Murat Özer’e çok teşekkür ederim. 

Mustafa Bey’e: 

http://instagram.com/mustafatahirozturk ve https://twitter.com/mtahirozturk sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz. 

Baba, akademisyen, müzik yapımcısı/süpervizör, yayınevi editörü Yard. Doç Dr: Mustafa Tahir Öztürk

Mustafa Tahir Öztürk

Y.M. Merhaba, Mustafa Bey; Ekşi Sözlük’te sizin için “edepli, görgülü, heyecanlı ve aile terbiyesi alarak yetiştiği her halinden belli olan güzel kalpli bir insan.” olarak yazmışlar. Benim gördüğüm ve tanıdığım kadarıyla da tam sizi anlatmışlar. Biraz kendinizi anlatır mısınız?

M.T.Ö. Merhaba. Öncelikle benim için kullandığınız bu güzel sözler için teşekkür ediyorum. Bu saydığınız özelliklere sahip iyi bir insan olmak için çabalıyorum. ☺ Biraz kendimden bahsedeyim.

1974’te İstanbul’da doğdum. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Temel Bilimler Bölümü’nde –ki şu anki adı Müzik Teorileri Bölümü’dür- lisans, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji Programı’nda yüksek lisans,  Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyoloji Programı’nda doktora eğitimimi tamamladım. Konservatuar yıllarım sırasında Bekir Sıtkı Sezgin, Selahattin İçli, Yalçın Tura, Cahit Atasoy, Serdar Öztürk, Süleyman Erguner, Haydar Sanal, Hurşit Ungay, Şehvar Beşiroğlu, Ender Ergün, Altan Günbay gibi değerli isimlerle çalışma imkânı buldum. 1998’de Türk Din Musikisi Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi olarak üniversiteye intisab ettim. Halen İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Türk Din Musikisi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görevime devam ediyorum. Özel müzik çalışmalarımı,  sizin de bildiğiniz gibi Türkiye’nin Tenoru Projesi kapsamında, yapımcı ve süpervizör olarak Berk Özbek’le sürdürmekteyim.

Y.M. Özgeçmişinize baktığımda dinî mûsiki, müzikoloji, müzik yapımcılığı, din sosyolojisi vs. gibi farklı renkleriniz var. Türkiye’nin Tenoru Projesinin sahibisiniz. Sevgili Tenor Berk Özbek ile harika çalışmalara imza atıyorsunuz. Hem akademik hayat hem Türkiye’nin Tenoru projesini yürütmek zor olmuyor mu?

M.T.Ö. Sadece bunlarla sınırlı olsa iyi. Başka şeyler de var. Yayınevi editörlüğü mesela. Bakarsanız bu da çok ciddi bir iş, fakat profesyonel anlamda akademisyenlik benim öncelikli işim. Doğrusunu söylemek gerekirse müzik yapımcılığı, yayınevi editörlüğü beni daha çok ruhsal anlamda doyuran ve akademik çalışmalarımı besleyen bir nevi hobi türü uğraşlar fakat çok önemsediğim uğraşlar. Bir müzik projesi üzerinde çalışmak, benim için, yıllarımı verdiğim konservatuar eğitimimin, o eğitimin hakkını vermek olarak gördüğüm, bir yansıması. Şu ana kadar “Eğer Aşkı Seversen” ve “Türkiye’nin Tenoru’ndan İlahiler” adında iki çalışmamız raflarda yerini aldı.  Müzikalitesi yüksek, özel çalışmalardır.  Kendimi bu noktada çok şanslı görüyorum. Berk Özbek gibi dünya ölçeğinde sesi olan çok özel bir solisti var projenin. Proje ekibinde Safa YepremFahri Furat gibi değerli akademisyenler var. Buradan hepsine sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. 

Yayınevi editörlüğüme gelecek olursam, ilahiyat alanındaki ilgimi hep üst düzeyde tutuyor ve Allah kabul ederse benim Kur’an’a hizmetim. Tüm bunları yan yana koyduğunuzda muhakkak “zor”; zira çok ciddi işler, sorumlulukları büyük. Fakat benim şikâyetim yok.

Kapak

Y.M. “Türk Musikisi Açısından Ezan ” kitabınız nasıl ortaya çıktı?

M.T.Ö. Bahsettiğiniz çalışma, yüksek lisans tezimin kitaplaşmış halidir. Benim için çok özeldir. İlk kitabımdır ve ezan hakkında yapılmış –benim bildiğim kadarıyla- alanındaki ilk müstakil çalışmadır. El-Cezire gibi önemli bir yayın kuruluşu için ezan hakkında yapılan bir belgesele, ulusal ve uluslar arası akademik çalışmalara konu olmuştur. Bu vesileyle kitabı yayınlayan Yeni Boyut’a buradan teşekkür etmek istiyorum. 

Y.M. Yeni kitap projeniz var mı? Başucu kitabınızı çok merak ettim ayrıca 🙂

M.T.Ö. Yeni kitap projesi var elbette. Doktora tezim. Özgün adı, “11 Eylül 2001 Sonrası Türkiye’de Din Merkezli Batı Stratejileri”. Çalışmayı bilen akademik çevreden tanıdığım isimler, kitabın biran evvel çıkmasını bekliyor. Allah kısmet ederse çalışma Yeni Boyut tarafından yayınlanacak. Başucu kitabım, İniş Sıralı Kur’an Meali. Yaşar Nuri Öztürk’ün tercümesi. 

MustafaTahirOzturk2

Y.M. Babanız Yaşar Nuri Öztürk ile aranız nasıl? Erkek çocukları için “baba idoldür” derler ve nedense çekişmeleri hep boldur. Böyle bir ismin oğlu olmak nasıl? Zor mu?

M.T.Ö. Çok zor bir soru oldu. ☺ Yaşar Nuri isminin benim hayatımda iki temel görünümü var. Baba Yaşar Nuri; Hoca Yaşar Nuri. Bu iki görünümün kendi içinde zorlukları var. Ne gibi zorluklar bunlar? Hem Hoca olarak hem baba olarak; zira Yaşar Nuri zor bir insan. Karakter olarak yanlışa toleransı çok düşük, bu yüzden onunla çalışmak çok zordur. 

“Ben işimi ciddiye alıyorum ve iyi yapıyorum. Herkes ciddiyetle işini iyi yapsın.” der. Yaptığı mesai, üretimi olağanüstü. Bunu bilen biri olan hocam merhum Haydar Sanal bir keresinde şunu söylemişti. “Evladım babanızın yaptığının onda birini dahi yapsanız bu size yeter.” Ben de aynı kanaatteyim. Hoca’nın üretimini ve fikir adamı olarak etkisini dikkate alırsanız, dünyada pek eşinin olmadığını söyleyebilirim.. Yürüttüğü misyon hayatının merkezindedir. Bunun biz kardeşler açısından olumsuz bir sonucu olmuştur maalesef. Baba-çocuk paylaşımı çok az kalmıştır.  Ayrıca kardeşler arasında benim artı bir zorluğum daha var. Çünkü benim Hoca tarafım var. Dört kardeşiz. Ben üç numarayım. Tek akademisyen, benim. Görev yaptığım yer, İlahiyat Fakültesi. Kendim için konuşayım. Düşünülenin aksine, öğrencilik hayatımdan itibaren askerlik de dâhil olmak üzere Öztürk olmanın daha çok zorluğunu gördüm. Zira iyi niyetli olmayan Yaşar Hoca’ya fikren, siyaseten karşı olan veya Hoca’ya karşı hasedi olan birçok kişinin çıkardığı zorlukları yaşadım. Yani birileri Hoca’yla olan hesabını benim üzerimden halletmeye çalıştı. Bazen kötü niyetli olmadan da insanlar sıkıntı yaratabiliyor. Öztürk soyadından dolayı insanların gözünde bir imaj oluşmuş. Bu imaj da çoğunlukla uç noktalarda. Ya hep ya hiç şeklinde. Maddî-manevî açıdan sizi buna göre formatlıyor. Siz ne derseniz ne yaparsanız yapın. Adın çıkmış dokuza inmez sekize derler ya. Aynen öyle. Bunda babamla fikrî beraberliğim de etkili oluyor. Bir seferinde hiç unutmuyorum. Hadis konusu üzerine ilahiyatçıların olduğu bir ortamda herkes gibi ben de fikrimi söyledim. Yaşı başını almış hocalarımızdan bir tanesi söylediklerime o kadar sinirlendi ki. Parmağıyla beni gösterip “Bu da aynı babası gibi..” dedi. “Hamdolsun öyle..” dedim. Bunun üzerine kapıyı vurdu çıktı. 🙂
Bunu şikâyet olarak değil, durum tespiti olarak söylüyorum. Bu, artık yılların tecrübesiyle “işin doğası” olarak kabul ettiğim ve alıştığım bir durum. Buna da eyvallah. Hoca’nın hayatımda örnek almaya çalıştığım hayran olduğum tarafları, kimseye temennası olmaması ve fikri mücadelesini bağımsız bir şekilde, hiç ara vermeden aynı kararlılıkta sürdürmesidir. Bu bağlamda onun çalışmalarına yapacağım küçük de olsa herhangi bir katkıyı, O’nun misyonu açısından ki bu Kur’an’a hizmettir, çok önemsiyorum. İşindeki hassasiyet ve sinirlilik hali bana da yansıdı. Benim titizliğimi görüp serzenişte bulunanlara “Siz Hoca’yla çalışsanız titizliği görürsünüz” diyorum. Bu sinirli tarafımı da törpülemeye çalışıyorum.

Y.M. Kızınız geçtiğimiz günlerde 5 yaşına girdi. Nasıl bir duygu baba olmak? 

M.T.Ö. 

Beni tanıyanlar bilir çocuklara bayılırım. Milletin çocuğunu sokakta çevirip severim. Bu yüzden çok komik olaylar yaşamışımdır.  Çocuğun benim hayatımda çok önemli bir yeri var. İnsan değerlendirmede temel kriterlerimin iki tanesi çocuk ve hayvandır. Bu iki unsurun ortak bir tarafı var. O da şu: Çocuk ve  hayvanın birine tavrından o insanın notunu verebilirsiniz. Ünlü bir mutasavvıf şöyle diyor duasında. “Allah, bizi çocukların uzak durduğu kişilerden eylemesin.” Hamdolsun öyle biri değilim. Bunu dostlarım da doğruluyor. Bu çocuk sevgisinin üzerine Allah’ın izniyle baba da olunca böyle bir duygu güzelliği ona katladı. İnsan hayatını “Babalık öncesi, Babalık sonrası” diye ayırabiliyor. En azından ben öyle yapıyorum. Kızım Elif Asya 5 yaşında. Kız babası olarak kendimi çok şanslı görüyorum. Kusura bakmasın erkekler. Kız çocuğun yeri çok daha başka. Ablam da buna çok iyi bir örnektir. Ailede herkesin işine, yardımına en çok o koşar. Kendimi de katarak söylüyorum. İstisnaları hariç tutuyorum, erkekler bu anlamda kalaslar. 🙂
Kızımla mümkün olduğu kadar çok şey paylaşmak, onun özel zamanlarında yanında olabilmek için işlerimi programlamaya çalışıyorum. Babalık olağanüstü bir duygu. Allah hayırlısıysa hak eden herkese nasip etsin. Önceden 3 çocuğum olsun derdim. Şimdi çocuk yetiştirmenin ne kadar önemli ve zor olduğunu daha çok farkındayım. Cem Yılmaz’ın tabiriyle “çocuğun olması” için 🙂 az ve öz çocuk diyorum. Zira başarılı ve iyi çocuk, başarılı ve iyi ebeveyn demek.
 

MustafaTahirOzturk_YesimMutlu3

Y.M. Hayatınız çalan bir müzik olsaydı bu hangi makamda ve nasıl bir müzik olurdu?

M.T.Ö. Karma bir orkestra eşliğinde icra edilmiş kâr formunda bir eser olurdu. Tek bir makam bana uygun değil.
 
Y.M. Hayatta asla dinlemem dediğiniz müzik var mı?
 
M.T.Ö. Yok. Yeter ki iyi, özenli bir müzik olsun ve kalbe dokunsun.
 
Y.M. En büyük hayaliniz nedir? Şu an olduğunuz Mustafa olmasanız nerede ne yapıyor olurdunuz?
 
M.T.Ö. En büyük hayalim, başta “Türkiye’nin Tenoru”nu olmak üzere yaptığım müzik projelerini dünyada dinletebilecek noktaya gelebilmek. Bir baba ve Öztürk olmasaydım temiz havası olan sakin bir kasabada toprakla ve hayvanlarla uğraşmak isterdim.
 
Y.M. Üç kelime ile hayata mesaj bırakmak isteseniz bu üç kelime ne olurdu?
 
M.T.Ö. Vefa, paylaşım, güzellik.
 
Y.M. Teşekkür ederim.
 
M.T.Ö. Ben teşekkür ederim. Üç kelimeyle bitirelim. Selam, sevgi ve dua…
Yorum yok

Yorum Yazın