Amerika’ya Giden Yollar Bazen Bir Tırın Direksiyonundan Geçer

Son dönemde farklı ülkelerde yatırım ve yaşam planı arayışında olan danışanlarla çalışırken hep aynı noktada buluşuyoruz:
Sürdürülebilir, gerçek gelir getiren ve uzun vadede yaşam planına dönüşebilen yatırım modelleri artık herkesin gündeminde.

Bu arayışın içinde Amerika da giderek daha fazla konuşulmaya başladı. Özellikle taşımacılık sektörü, yani tır yatırımı modeli, son yıllarda dikkat çekici bir alternatif haline geldi. Kulağa sıra dışı gelebilir; fakat Amerika ekonomisinin kalbinde hâlâ lojistik ve taşımacılık sektörü var.

Pandemi sonrası değişen tedarik zincirleriyle birlikte, taşımacılık alanında ciddi bir iş gücü ve ekipman açığı oluştu.Bu da yatırımcılar için hem gelir hem de E-2 yatırımcı vizesi gibi programlarla oturum fırsatı anlamına geliyor.

ÇALIŞAN BİR YATIRIM MODELİ

Bu modelin farkı, klasik “şirket kur, ofis aç, personel istihdam et” tarzı yatırımlardan farklı olarak, işleyen bir varlık üzerine yatırım yapılması. Bir tır, bir rotaya, bir sürücüye, bir sisteme bağlı. Yani yatırım, gerçekten çalışan bir mekanizmanın parçası haline geliyor. Bu da hem somut bir gelir yapısı hem de yatırımın kontrol edilebilirliğini sağlıyor.

Ama elbette bu, “bugün tır al, yarın kazanmaya başla” kadar kolay bir süreç değil. Amerika’da taşımacılık sektörü büyük olduğu kadar karmaşık bir düzen içinde işliyor. Sigorta, lisanslama, muhasebe, filo yönetimi ve vergi süreçleri ciddi bir uzmanlık gerektiriyor. Bu nedenle doğru partnerlerle çalışmak, bu işin en kritik parçası.

GÜVENLİ ORTAKLIK BAŞARININ ANAHTARI

Bu alana ilgi duyan birçok yatırımcı, başlangıçta sürecin yalnızca tır satın almaktan ibaret olduğunu düşünebiliyor. Oysa bu modelde kazanç, yalnızca yatırımın miktarına değil, doğru yönetim ve operasyonel yapıya da bağlı. Amerika’daki taşımacılık sistemi; sigorta, lisanslama, filo yönetimi ve muhasebe gibi birçok adımı içeriyor. Bu nedenle yatırımın güvenli ilerlemesi için, sahanın dinamiklerini bilen ve sektörde aktif olarak çalışan profesyonellerle işbirliği kurmak büyük fark yaratıyor.

Benim yaklaşımım da tam olarak burada devreye giriyor:
Her yatırımcı için aynı kalıpta bir çözüm sunmak yerine,
Amerika merkezli operasyon ekipleriyle birlikte,
kişinin hedefi, bütçesi ve yaşam planına uygun sürdürülebilir modeller oluşturuyorum.

Böylece yatırımcı yalnızca bir “yatırımcı” değil, işin içinde söz sahibi bir ortak haline geliyor.

FARKLI ÜLKELER, FARKLI MODELLER

Uzun yıllardır farklı ülkelerde yatırım danışmanlığı yapan biri olarak biliyorum ki, her ülkenin fırsatları da riskleri de birbirinden farklı. Bu nedenle Amerika’daki tır yatırım modeli, Avrupa’daki diğer yatırım fırsatlarına bir alternatif değil; tamamlayıcı bir alan.
Avrupa tarafında her dönem farklı yatırım fırsatları ön plana çıkabiliyor. Bazen gayrimenkul, bazen şirket yapılanmaları, bazen de yeni sektörlere dayalı modeller.

Amerika’daki taşımacılık yatırımı ise bu çeşitliliğe eklenen, daha dinamik, operasyonel ve gelir odaklı bir alternatif olarak öne çıkıyor. Yani önemli olan, yatırımın hangi ülkede yapıldığı değil; yatırımcının nasıl bir gelecek planı kurmak istediği.

GERÇEK BİR İŞİN PARÇASI OLMAK

Bu modelin en değerli tarafı, yalnızca oturum fırsatı sunması değil; gerçek bir iş sisteminin içinde yer alma şansı vermesi.
Yatırımın sürdürülebilir, kontrol edilebilir ve şeffaf bir yapıya dayanması, günümüz yatırımcıları için en büyük güven unsuru.

Bir sonraki yazımda bu modelin adımlarını ve hangi profildeki yatırımcılara uygun olduğunu detaylı biçimde anlatacağım. Şimdilik yalnızca şunu söyleyebilirim:

Amerika’ya giden yollar bazen bir vize ofisinden değil, bir tırın direksiyonundan geçer.

Özlem Urgancıoğlu

Dia Joya International Exclusive Consultancy

Yorum yok

Yorum Yazın